Friday, June 23, 2006

İktidar üzerine...

"Kadınlar iktidarı çoçuklar üzerinde egzersiz ederler..."
dedi bir kadın dostum... Erkeğin ikdidar oyunları üzerine konuşuyorduk...
Erkeğin, güçlü, kuvvetli ve iktidarlı hissetmesi için bir ömür boyu
oynamak zorunda olduğu oyunlara, kadınlar gerçekte
ne kadar ilgi gösteriyordu acaba?.."*


İktidarın ne olduğunu anlamıyordu, anlamamaktan öte biraz da anlamak istemiyordu kendince... Her gittiği ortamda bir güç sahibi olmaya çalışan, iktidar için kendinden vazgeçen, hissettikleriyle yaşamayan insanlarla karşılaşıyordu çünkü... Sıkılmıştı bu "iktidar" denilen şeyden... Arkadaş çevresindeki oyunları görüyordu basit bir "iktidar" sıfatı için... Bu kadar basit olmamalıydı insanın kişiliği, harcıyamamalıydı 5 kuruş etmeyecek şeyler için. Hele ki ailede en yoğun hali yaşanıyordu bu duygunun ve galiba en nefret ettiğim de buydu. Nedendir insanın içindeki kontrol etme isteği... Bende de var mı diye düşündükçe kendimden daha fazla iğreniyorum aslında. Belki çoğu ailede o çoçukları etkileyen derin ve büyük kavgalar yanlızca bu "iktidar kimde olacak?" sorusu sebebiyle ortaya çıkar. Türk aile yapısının gerekleri itibariyle baba her ne koşulda olursa olsun ailenin üstünde bir iktidar kurmak için çabalar, ister manevi ister maddi yöntemlerle bu iktidarı kurar. Anne ise bunu değişik yollardan kurmaya çalışır. Bu mesele aslında Türk - Çin savaşlarına benzetilebilir. Eğer bu benzetme yapılacaksa baba Türk milleti olacak, anne ise Çin devletine benzetilecektir. Baba Türk devleti gibi savaş arenasında elinden geleni yapacak, güç kullanacaktır. Anne ise Çinlilerin Türklere karşı yaptığı gibi daha mantıklı yöntemler kullanacak, iç işlerine girerek iktidarı ele geçirecektir. Bu savaş sonrasında esas sonuç iktidarın kimin elinde kaldığı değil, savaş arenasında ölen askerlere benzetmek istediğim ailenin çoçuklarının ne kadar etkilendiğidir. Anne kendisi çoçuklarını etkilemek onları yoğurmak ve aile üzerindeki iktidarı ele geçirmeye çalışırken, baba klasik yöntemlerle aile üzerindeki iktidarda söz sahibi olmaya çalışır. Bu sırada, ezilen, iktidar savaşlarında maşa olarak kullanılan çoçuklar ise en çok zararı görenlerdir.
"'Kadınlar iktidarlarını esas olarak çoçuklarının üzerinde
ve evde dener' diyordu kadın dostum,
'Onların iktidar mücadelelerinde çocuk önemli bir yer tutar...'
Çoçuğun davranışlarına yön verme, çoçuğu biçimlendirme,
çocuğu ektileme... Bir çoçuğu onun üzerinde mutlak bir hakimiyet
kurarak şekillendirme, onu önce doğurarak sonra biçimlendirerek
yaratma... Annelik doğanın mucizevi yaratıcılığında
aslında kadının bir iktidar egzersizidir..."*
Bu savaş "şehit"i çoçuklar ileriki yaşlarında çoçuk iken öğrendikleri yöntemleri hayatlarında uygulamaya çalışırlar. Arkadaş çevrelerinde her zaman iktidar sahibi olmak sürekli yönetilen değil yöneten olmaya çalışırlar. Ailelerinden gelen bu eski alışkanlıktan olsa gerek anlayamazlar aslında hiç bir şekilde arkadaşlık çevresinde ne yönetilenin ne yönetenin olduğunu... Arkadaş çevrelerinde yalanlar söyleyecekler, yalnız takılacaklar ilgiyi üzerlerine çekmek için ellerinden geleni yapacaklardır. Bu türden olan insanlara acımayı sanırım çok uzun süre önce bıraktım, çünkü siz onlar için üzülürken onlar, onlar için hala doğru olan sağlaması yapılmamış denklemlerin peşinden koşuyorlar. Bir de bu olayların kurbanları var, kurbanlar diyorum çünkü bu iktidar savaşı veren gençler de arkadaşlarını aile içerisinde çoçuklar nasıl kullanılıyorsa aynı şekilde kullanıyorlar. İşte kullanılar çoçuklar daha fazla içlerine kapanıyorlar ve şu "iktidar" sahibi, yöneten, arkadaş grubu "lideri" insancıkların istedikleri oluyor. Zavallı kurbanlarımız onların "liderlik"i altına sığınıyor ve kendi kişiliklerinden uzaklarda yaşıyorlar... Oysa içlerinde çiçeklerle saklı güzel "arka bahçe" ler barındıran bu kurbanlar içlerindeki bahçenin çöle dönüşmesine izin veriyor ve başkalarının ışığı altında yaşamaya başlıyorlar...
"Bence özgürlük, adelet, demokrasi gibi kavramlar
bu karşıtlık ve ölümcül baskı yok sayılarak tartışılamaz. Biliyorum bir gün
her şey başka br ışık altında, gerçek ve yalansız
yüzlerle yeniden konuşulacak. Yoksa iç dünyasıyla köprülerini atmış,
asıl benliğini öldürmüş ve içinde çöl barındıran insanlarla
hangi konuda, ne paylaşılabilir ki?"**
* Reha Muhtar -22 haziran 2006, perşembe gününün Sabah köşe yazısı
** Cezmi Ersöz - Saçlarının Kardeş Kokusu

0 yorum: