Friday, November 19, 2010

Park


Elindeki kese kagidindan tane tane aldigi cekirdekleri ciktliyordu. Parktaki bir bankin yaslanma kismina oturmus, kosusturan cocuklari izliyordu. Saclari kivircikti ve bakislari doluydu. Acaba o muydu ondan bile emin degildim. Gidip birseyler soylemeden once telefonla arayip o olup olmadigini kontrol etmeye karar verdim. Telefonunu cebinde bulmak icin hareketlenince kapattim hemen. Yanina gittim, gorunce yerinden kalkti dogruldu. El sikistik. Sicak bi insandi ama el sikismak biraz garip geldi. Yan yana banka oturduk, cekirdeginden ikram etti. Anlatmayacak misin dedim, neyi diye cevap verdi. Hic bir seyi hatirlamadigimi ve Ruzgar'in bana anlattiklarini anlattim. Beni saskinlikla ve kirik gulumsemelerle dinledi. Efsun kim diye sordu. Hatitlamiyorum dedim, hatta simdi eski yazdiklarima da baktim oyle birinden burda bile bahsetmemissim. İnandiramadim, sayikladiklarimi anlatti, utandim. Ben bunlari anlatirken kucaginda mi yatiyordum dedim. Konuyu uzatmak istemedigini soyledi. Koluma girdi, biseyler yapalim dedi. Yesil bir elma gibiydi kokusu, insana canlilik veriyordu. Topuklarimizla kuru yapraklari ezerek caddelerde yuruduk o gunesli kasim gunu.

Thursday, November 11, 2010

Yatak


Basimin agrisinin verdigi aciyla uyandim bu gun. Etrafimdaki duvarlari tanimiyordum, bir anlik panikle yatakta dogruldum. Ancak basimin agrisi ve donmesi tekrardan beni yataga civiledi. Dun aksam ne oldugunu hatirlamaya calistim ancak tek hatirlayabildigim gece cok guzel bir ruya gordugumdu. Hatta ruyadaki bazi kisiler sanki gercek hayattan gibiydiler. Yataktan dogrulmam, nerede oldugumu anlamam ve bir hatirlayana onceki geceyi anlattirmam gerekiyordu ancak basimi yastiktan kaldiramiyordum. Uyandigimda olusan bu yalnizlik hissinin sorumlusunu merak ediyordum.  İceriden gitar sesi geliyordu, bagirip insanlari yanima cagirma girisimim basima bir balyozla vurulmuscasina hissettiren agri ile yarida kesildi. Muzik sesi kesilmisti, iceriden birilerinin geldigini farkettim. Odaya girenlerin arasinda Ruzgar'i gordugumde rahatladim ancak digerlerini tanimiyordum. Ruzgar'in arkadaslariymis. Neden kendimi cok yalniz hissettigimi sordum, gulustuler. Sanirimdun gece yasima yakismayacak seyler yapmistim. Yagmur diye bir bayandan bahsettiler, gece boyunca beni tasimis gariban. Sabah erkenden uyanip cikmis, gece boyunca bir kizin ismini sayiklamissim. Yine de telefonunu birakmis, ve kendimi hatirlayabilecegim musait bir zamanda aramami istemis. Daha sonra sacmalamalarimi anattilar, gulustuk. Hem sayikladigim ismi, hem de Yagmur'u cok merak ettim. Sanirim artik bu tarz isler icin biraz yasliyim.

Wednesday, October 20, 2010

Aman Rıza abi kızmasın

  
  - Gözleri yüzünün tenha bir köşesine çekilmiş, yalnız bir genç var şarkıyı söyleyen...

     - Gözlerimi yüzümün tenhasına çekip eşlik etmek isterdim.

     - Karşısında Leyla'nın kaşları var, mırıltılarla eşlik ediyorlar. Laylacım ufak bir kadın. Bir öpüşlük canı var.

     - Şair derler adama. Yazan kim?

     - Yazan Rıza, Cemal Süreya'dan esinlenmiş biraz. Sonra Rıza hayalinde Menekşeyi dansa kaldırıyor, çünkü o artık hangi çiçeği koklasa ona menekşe kokuyor.

     - Rıza Menekşe'yi mi özlüyor, yoksa Menekşe kokmayı mı?

Devamı EzoNe'den geliyor, buyurun.

Friday, September 17, 2010

Oyun


Ve iste tahmin edemeyecegin ve kimsenin sana ogretmeyecegi noktaya geldik. Noktamizin adi "kabullenme" onceki basamaklari biliyorsun. İstek Arzu Sahiplenme Savas Mucadele Anlasma Kararlilik Soykirim basamaklarini gectik. Senin anlayacagin bizim ayakkabi deline deline terlik oldu. Kabullenme asamasinda iki taraf da vazgecmistir artik, onlari ne savaslarin, ne anlasmalarin, ne de orta noktalarin kurtarmayacagini farketmislerdir. Mutlaka bir taraf cikicaktik tekrardan savas bolumune gecmek isteyen ancak diger tarafin kararliligi ona hamle yaptirmaz. Ne zaman ki iki tarafda daha fazla savasacak asker kalmaz o anda hersey bitmistir. Kana susamis toprak sehitlerin tum kanini emer. Bolgede kanla beslenen bitkiler buyumeye basladiginda kazanan hep doga ana olmustur. Tamamiyle anladiysan hafi baslayalim, biraz uzun suruyor oyun dedi Rüzgar. Zarlari yeterince salladigima ikna oldugumda gitmelerine izin verdim. 6-2 geldi. İstegi atlayip arzudan baslamistim, sansliydim.

Tabure


Yalnizlik bu hayatin en kacinilmaz eziyeti ve eger benim gibi mazosistseniz zevklerin en kemik titreteni haline geliyor. Uzun suredir ayni insanlarla gorusmektek sikilmis telefonumu kapatmistim. Sevdigim bi sanatcinin konseri vardi. Ona gidecektim ve yalniz olacaktim. Biliyorum biraz garip olacakti ama is cikisi gidecegim icin konsere takim elbise ile gitmek zorunda kalacaktim. Aklima filmlerdeki model rollerin bize isledikleri geldi. Takim elbisryle gidip bar sandalyesine oturacak, belki de biraz paraya kiyip bir viski soyleyecek gomlehin yakasini gevsetip kiravati rahatlatacaktim. Dusundugum gibi yapmaya basladim bara oturdum, yaka dugmesini cozerken ickimin siparisini verdim. icki gelirken gomlegin yaka dugmesi koptu. Ustlendigim rolu bozmadim

İckimi elime aldim, bara arkami donerken kravati genisletmek icin cekince kiravatin dugumu ufacicik kaldi. Yan taburede oturan uzun sacli genc tabi basti kahkahayi. Filmlerdeki gibi olmuyor degil mi dedi. Yalniz kalmak istiyordum ama dustugum durum gayet komikti. Dayanamadim ve ben de gulmeye basladim. Tanistik genc ile ismi Ruzgar. Gercekten de ismi gibi cocuk. Hizli atilgan ve yipratici. Genel gecer muhabbetten sonra bunaldigini soyledi. Eskiden, universite yillarimda yani onun yaslarinda yaptigimi teklif ettim. Kabil etti, beraber ciktik mekandan. ikiser bira kapip mekanin hemen yanindaki iki binanin arasindaki merdinlere oturduk. Hevesle anlatiyor, hemen fikrimi soruyor, tecrubeleri paylasiyorduk. Tuvaleti geldiginde ne yapacagini sasirdi, gencligimizde kullandigimiz yontemi gosterdim. Muhabbet kandaki alkol arttikca yavasliyor, derin derin sessizlikler olusuyordu aramizda. Biranin tavbanini korkuluk demirinin uvuna vurmaya basladi. Uyaracaktim vazgectim, anilarim geldi aklima. Birayi demire 3. vurusunda biranin tabani delindi. Dokulmesine izin veremem, o kadar aldik ziyan edemem dedi. Diktik kafaya kalanlari. Kendini iyi hissetmedigini soyledi. Koseye dogru ilerledi. Midesi bulaniyordu. O kusarken alnindan tutup onu rahatlatan ben miydim yoksa yasadigim son 4 yil mi bilmiyorum ama ikimiz de hassastik alkoluk etkilerine karsi.

Deniz


Dun aksam Riza Abi'nin evindeydik. Anlata anlata bitiremedigi o guzel terasini gordum sonunda. Nesi vardi bu kadar ovulecek anlamadim. Sehrin epey disinda oldugundan ucsuz bucaksiz tarlalara bakiyordu. Menekse Abla veya Riza Abi biseyler anlatsin da muhabbet baslasin diye bekledim. Ama hicbirimizin anlatacak birseyi yoktu sanirim. Gunesin alcalmasiyla Riza Abi 100lugu getirdi koydu masaya. Gunes battiginda acaacagiz bu kizi dedi. Gunes batti, rakinin kapak bilyesi sokulup Zambak'a verildi. Sanki hersey o anda degisti. Tarlalarin geceleri denize benzedigini ve dalga sesi gibi cok guzel bir melodi yarattigini bilmiyordum. Menekse Abla hic bilmedigim cok guzel sarkilar soyledi, Riza Abi uzaklara daldi kaldi. Zambak cizim uzerine bi anisini anlatmaya basladi, muhabbet tutmadi.  Ben rakidan mi sarhos olmustum yoksa Zambak'in gozleri mi basimi donduruyordu anlayamadim. Zambak'tan dizine yatmak icin izin istedim. Riza Abi ile temel farkimiz buydu, ikimiz de kurak memleket cocuguyduk ama onun denizi tarlalar benimki ise gokyuzuydu. Yildizlari seyrederken Zambak saclarimla oynadi. Riza Abi ile Menekse Abla kazik atan dostlar uzerine hararetli bir muhabbet icindeydiler, Zambak gozlerini kapatmis parmak uclarini alnimda ve yuzumde gezdiriyordu, benimse gozkapaklarim agirlasiyordu.

Wednesday, August 25, 2010

Galeri

Riza Abi tanistigimizdan beri benden ilk defa birsey istemisti ve ben tabiki yapmak icin hevesle atladim. Onun icin Salvador Sanat Evi'ne gidecek ve resim galerisinden Zambak isimli bir ressamin birkac resminin fotografini cekecekim. Ressamin isminin disinda resimlerinin fotografini cekecek olmam da beni epey sasirtmisti. Resim galerisi Tunali Hilmi'de eskiden sık sık gittigim bir yerin yanindaydi. İcerisi epey kalabalikti. Resimlerin altinda imza gorememistim. Goremedigim bir diger seyse hani resim galerisi hayal ettigimizde gozumuzun onune gelen o entel dantel tiplerdi. Ressamin isminden yola cikip doga ileilgili resimler aramaya basladim. Kurak bir colun ortasindaki zambak resmi kesinlikle Riza Abi'nin bahsettigi ressamin olmaliydi. Telefonumu cikardim. Tam resmini cekecekken resmin onune bir bayan atladi. Cektiginiz o fotoğrafa daha sonra baktiginizda bu resme baktiginizdaki hislerinizi canlanacağını mi zannediyorsunuz dedi. Saclari duz ve uzundu, yuzunde donuk bir sogukluk vardi. Gozleri ise maviydi sanirim. Elbette diye cevap verdim. Resme ilk baktigimda beynimde ilk bakisimda olusan imgeler canlanacak ve ayni duyguyu yasayacagim dedim. Gulumsedi, merhaba ben Zambak bu resim benim hayat hikayem dedi. O soguk bakislarin bu kada sevecen bir tavri barindirmasi beni urkuttu. Elini siktim. Elimi tuttu resmin uzerine koydu. Diger eliyle gozlerimi kapatti. Resmin uzerinde zar zor hissedilecek puruzler vardi. Puruzleri takip ettigimde elimi resmin ortasina yonlendiriyordu. Resmin ortasinda cok fazla cirpinis vardi. Firca darbeleri daginiklasiyordu, duzensizce cizilmisti resmin bu bolgesi. Ellerimi birakti. Hayran kalmistim, daha once resimleri hic boyle tecrube etmedigimi soyledim. Size yardimci olabilirim dedi. Diger cizimlerini de beraber inceledik. Bana her birinin cizilme hikayesini anlatti. Fircalarinin neden duraksadigini, hangi olaylarin o resmi cizmeye yonlendirdigini acikladi. Buyulenmis bir sekilde Riza Abi'nin evine dondum. Terasta oturuyordu. Geldigimi farkedince tanistiniz mi diye sordu. Evet, cok enteresan bir insan dedim. Fotograflari unuttugum aklima geldi. Riza Abi'den ozur diledim. Dert etne dedi, Fotograflarina degil asillarina bakacak cok zamanimiz olacak. Bu adamin oyunlarina gicik oluyordum ama oynamak hosuma gidiyordu.

Tuesday, August 24, 2010

Salıncak

Essek kadar adam salincaga mi biner dedi Riza Abi ben koca gotumu salincaga sigdirmaya calisirken. Ne vardi sanki, cocukken salincakta sallanirdim geceleri, yildizim vardi bir tane onunla konusurdum. Yakinirdim, isyan ederdim, daha fazlasini daha fazlasini isterdim. Karsimdakini elestirmeyi sevmem ama sen dunyayi cok sahiplenmissin dedi Riza Abi. Kendini degistirmeye usenip dunyayi kendine gore sekillendiriyorsun, etrafindakileri ona gore seciyorsun. Tum insanliga kendini sevdirmek yerine seni sevenleri yaninda tutuyorsun. Bunun neresinin kotu oldugunu anlamamistim. Konformist olmak bana gore degildi konservatif olmayi her zaman sevmistim. İsimi yaparlar diye onlarin istedigi insana donusmek bana gore degil ne yapabilirim. İyi o zaman yildizinla ve benimle muhabbet etmeye devam edersin dedi Riza Abi. Bunun neresi kotu dedim, aklima cinlik gelmisti. Menekse abla nerde bu gun gorusecek miyiz dedigimde gulumsedi. O sirada yoldan gecenlerin salincaga gotleri sigmamasina ragmen sallanarak yarisan 2 esek kadar adama olan bakislari dikkatimi cekmisti, ama sorun degildi Riza Abi ilk kez kahkahalarla guluyordu.

Friday, August 20, 2010

Menekşe

Riza abi yaninda birisiyle geldi bu gun. Yuzu pek neseli degildi ama beni birisiyle tanistiracagi icin heyecanli gibiydi. Kadinlara uzak bir kisiligi vardi ama benimle tanistirmaya getirdigi kisi Menekse isminde dalgali kabarik sacli, balik etli ve gozleri esrarli bir kadindi. Yanima oturdugu anda sizi bizi bir kenara birakalim ben Menekse sen kimsin dedi. O anda sarilasim geldi, sarilmak da epey eglenceli olurdu hani bir kucak dolusu bir insan. Suskun biseymis bu be dedi Menekse Abla, Rakinin bilyesini cikarmaya calirken Riza abi cevapladi, dur simdi bi icsin sen gor onun cenesini dedi. Riza Abi her seferinde ben anlatirken hevesle dinliyordu ama her muhabbetin sonunda vok konusuyorsun be oglum derdi. Gecenin ortalarinda menekse abla sandalyesinin ucuna dogru kaydi. İki bacagini ayirdi ve etegini bacaklarinin arasinda topladi. Ben bu hareketin estetiksel guzelliginin etkisindeyken birseyler mirildanmaya basladi. Sarkiyi simdi tam hatirlamiyorum. Nasil hatirlayayim, geceden en son kalan hatiram karavanla yol alirken benzinleri biten ama paralari olmayan bir grup penguenden bahsediyorduk. Sahi pilav hic tane tane yenir mi sacmalik iste.

Tuesday, August 10, 2010

Bar

Riza Abi israrlarimi kiramamis, sakin bir yere gitmek yerine benimle bara gelmeye ikna olmustu. Onunla eglenmek istiyordum, onu baskalariyla konusurken izlemek istiyordum. Ne zaman birisiyle tanisacak olsak sessizlesir, hic lafa karismaz, el sikismaya bile cekinir, sessizce kenarda otururdu. Sebebini sordugumda, senle tanistimi bile garipsiyorum, hayatimin yalniz gecmek istedigini dusunuyorum demisti. Bu bana guven vermisti, onun icin degerli oldugumu hissettirmisti. Dusuncem bara girdigimizde iceride olacak arkadaslarimla denk geldigimde aksam beraber takilip Riza Abi gibi harika bir insani onlarla da tanistirmakti. Ah simdi aklima geldi ona harika dedigimde daha beni tanimiyorsun bu kadar kesin yargi sahibi olma der o nedenle yazdiklarimda da dememeliyim. O gece iceride birkac yakin arkadasim vardi. Rahat bir masaya yerlestik. Riza Abi'ye caktirmadan onlarla goz goze gelmeye calisiyordum. Beni gorsunler yanimiza gelsinler istiyordum. Size yemin edebilirim, neredeyse yuzlerce kez gozgoze geldik ama hicbiri umursamadi. Alindim kirildim ve kabullenemedim. Gorunmez olmak bana gore degildi. Riza Abi durumu anlamiscasina onlar seni gormuyor degil sen onlari yanlis goruyorsun dedi.   Yani onlarin gozunden nasil goruldugunu hayal edemiyorsun dedi. Ne demeye calisiyorsun abi gorunusum icin arkadasim olmuslarsa eger hic olmasinlar dedim. Yine yanlis anladin ama simdi aciklayamam onun da zamani gelecek dedi. Kafam karisti, umursamadim. Hirsla kendimi ickiye veriyordum ki, yoldan gecen bir kopegin bana bakislarina takildi gozum. Hersey gecmisti, ben rahatladim Riza Abi bir yudum daha aldi, kopek havladi ve sahibibin cekistirmeleriyle yurumeye devam etti.

Friday, July 30, 2010

Otobüs

Riza abi koltugumu arkaya yatirmaya calisirken beni engelledi. Baksana oglum arkada 2 cocuklu bir anne var, sikistirmayalim dedi. Yolculugun basindan beri bebek aglamasini duymama ragmen umarsiz dabranmistim. Bu aralaryalnizdim ve yalniz oldugumda acimasizdim, insafsizdim. Uyandigimda bir bebk cigerleri parcalanircasina agliyordu, annesi ssshh dedikce sesi daha da gurlesiyordu, yasamanin gercek acisini sek oksijen ile tadiyordu. Riza Abi uyuyordu arkami dondum, bebegin elinden tuttum gozlerime bakti. Bebeklerin gozlerine dikkatli bakarsaniz ruhlarini gorebilirsiniz derler. Aglamayi kesti once kulagimi sonra burnumu tuttu. kardesiyle ikisi dikkatlice bana bakiyordu. Eger uyumazsaniz dedim gunes utanir sizin guzelliginizden ve dogmaz, hic gunduz olmaz ve gittiimiz yere varamayiz. Ablasi dikkale dinlerken ufaklik gozlerime yanaklarima ceneme bakiyordu. annesine sarildi. Annesine gulumsedim, onume dondum. Riza abi gozlerini acmadan ayni yalani yillar once sana soylemislerdi degil mi dedi. Cevap vermedim muzigi tekrardan kulagima taktim.

Lobiye girdik yuklerimizi biraktik, bara gittik. Ben bol buzlu bir viski istedim, Riza Abi raki ver dedi, sek olsub ve yaninda bir bardak da su. Denize karsi oturduk. Deniz yeni kotu yola dusmus, içi saf ama dışı kirlenmis bir hayat kadinina benziyordu.

Wednesday, July 28, 2010

Bank

Semsettin ile nerde tanistigimizi anlatmistim. Aynen tanistigimiz yere goturdum Riza abi'yi. Semsettin sevgili bulmustu, surekli Latife ile geziyordu, ve bana zaman ayirmiyordu hic. Onu kiskanacak degilim ama ozluyorum iste. Riza Abi'yle tanismaya da gelmeyecegini soylemisti, ne vardi bir defa istedigimi istedigim zamanda yapsaydi. Riza Abi'ye onu anlatirken lafimi kesti. Sen benimle arkadaslarini tanistirmak istiyorsun ya dedi, vakitleri gelmeden hicbirisi tanisamayacak dedi. O sirada yagmur basladi, iceri girelim abi dedim. Sevgilin burda islanirken sen kuruya mi kacacaksin dedi. Kafam karisti etrafima bakindim, sevgilim yok ki abi dedim. Bosver dedi yagmuru severim gel islanalim biraz dedi. Abi dedim 4 yil once insanlar kacisirken sevgilimle burdaydik o geldi aklima dedim. Muhabbetini skiyim oglum gel raki balik yapalim dedi. Yok abi, bu geceyi su ile bitirecegim dedim. Kendi yollarimiza ayrildik. Eve gittim bir viski bardagini agzina kadar buz ile doldurdum, su koydum icine. Balkona ciktim yagmur devam ediyordu bardagi sagladim buzlarin muzigini dinledim. Riza Abinin dedigi sevgilimi anladim. Bankta yanimizda oturan heykel teyzeden bahsediyordu. Ozlemistim onu, ona asik olan beni. Yatmam lazimdi sabah ise gidecektim ve cok islanmisti yanaklarim yağmurundan.

Monday, July 26, 2010

Kaldırım

Biz Riza abiyle ben 23 yasindayken tanistik. Canimin sacma yalnizlik mevzularina sikkin oldugu gunlerden birinde kaldirimda oturuken yanima gelip oturdu. Sikintilarin dedi uzerine dusunerek gecmeyecek sondurmen gerek dedi yalnizligini, gel raki icelim. Oturduk, ne kadar ictik bilmiyorum. İcerken bir ara rakinin kapagindaki bilyeyi bicakla sokup bana verdigini hatirliyorum, bunu saklamalisin, benimle arkadas kalmak istedigin surece bu bilyeyi saklamalisin dedi. Konusmuyordum, sadece dinliyordum. Basimla onayladim. Raki'nin etkisi mi yoksa Riza abinin etkisi mi bilmiyorum, acilarimin cogu sonmustu. Uyandigimda evimdeydim, gunesli bir gundu ve uykumu almistim. Telefonumda Riza abinin biraktigi notu gordum. "Bunu tekrarlamaliyiz 555-4-752" Numarasini biraktigina sevinmistim cunku onu Semsettin ile tanistirmak istiyordum.

Wednesday, March 03, 2010

Hallelujah Düellujah!

Şimdi kim ne derse desin bu noktasizvirgul iyi çocuk, iyi dediğim öyle iyilik yapmayı seven birisi değil. Aslına bakarsanız kötülük yapmayı epey epey seviyor. Çünkü artık kötülüğün daha zevkli ve daha heyacanlı olduğunu biliyor. Hep kendinin söylediği gibi gri dunyada siyahlar daha çok dikkat çekiyor. Mesela artık düşene yardım etmiyor, ama tekme de atmıyor. Nasıl anlatayım böyle önce elini uzatıp, tam düşen tutacakken geri çekiyor. Değişik bir psikoloji, çok gülen bir depresif aslında kendini. Evet depresyon kelimesini sevmiyor ama depresyonu seviyor.



Bırakalım noktasizvirgul'ü de geçen gün Latife'yi gördüm ben, çok değişmiş farklılaşmış dışı ama tahminimce içi aynı. Sadece bilmiyor ki kilo alan kendisi değil, aslında şirketlerdeki aynalar şişman gösteriyor onu. Sadece onu değil hepimizi. Yemekhanede hayalet gibiler, aynı masada 5 tane aynı şirketin çalışanı oturup yemek yiyorlar, birbirlerinin adlarını dahi bilmiyorlar. Bu tamamen senin suçun Latife, hiç inkar etmeye kalkışma.



Evet ayıpsa ayıp, sapıklıksa sapıklık. Beni yüz yüze tanıyan herkese sesleniyorum buradan, hem cinsel hem mental sapığım. Dilimden sildiğim cümleleri söyleseydim eğer bu toplum beni kabul etmezdi. Ondandır ki çoğunuzla konuşmuyorum zaten.



Sen şahıs önemli diyorsun ben içerik. Sen insanları seviyorsun ben düşündüklerini. Emin ol cehennemde hiç bir insanın önemi olmayacak, sadece düşüncelerimiz için orda olacağız. Eğer sen deniz kenarındaki kayada oturduğumuz gün söylediklerini halen düşünüyorsan, emin ol yanlız kalacaksın, karanlık odalarının duvarlarına posterini asacak genç kızlar, ama sen yanlız kalacaksın.

Baktığın yerin benimle alakası yok, duydukların da benim cümlelerim değil. Cesaretin varsa tanı beni, bakalım başedebilecek misin?

Saygılar,
Şemsettin.

Wednesday, February 17, 2010

Çok istedik be abi!

Öncelikle olmak istedik, kendimiz olmak. Kim olduğumuzu keşfedip ona göre davranmak. Taklit mi etmeliydik, orjinal mi olmalıydık, farklı mı olmalıydık. Hatta farklı olmaya çalışıp, tüm o "farklı olmaya çalışan" modasının müdavimleri içinde sıradan mı olsaydık. Annemiz, babamız mı bize sağlıklı bir örnekti, yoksa ünlüler mi? En iyiyi bulmayı istedik.

Sonradan olduk zannettik, kendimize bir eskiz çizdik, gün geçtikçe renklenir sandık. Bu dünya bize renk vereceğine, rengimizden çaldı. Aynen kurşun kalemle çizilmiş, saklanmaya çalışılan eskizler gibi olduk. Rengimiz dağıldı, şekiller birbirine karıştı. İşte o anda farketmedik toplumun bizi kendine benzettiğini. Farkettiğimizde ise herşey için artık çok geçti. Renkli olmak ve aynı zamanda kendimiz olmak istedik.

Sonra kendimizden bıktık belki de keşfetmek istedik, başkalarını keşfetmek. Onları tadmak, onlarmışcasına yaşamak, hissettiklerini bilmek, bildiklerini bilmenin güzelliğini hissetmek. İnsanları tanımak, onların bahçelerinde gezmek meyvelerinden yemek istedik. Belki tenini değil de kokusunu istedik çoğu zaman. Her insanın arasında gizli bir bağ olduğuna inanmak istedik.



Yalnız kalmak istedik sonra, kimsenin bizimle bağlantısı olmadığına inandırmak istedik kendimizi. Kimsenin bizi anlamayacağına inandık, bizi terketmeyecek kadar cesur insanların olduğuna inanmadık. Yalnızlığın bizi içimizdeki öze daha yakınlaştırdığını, yeteneklerimizi daha çok ortaya çıkardığını düşündük. Sonra birisi tuttu kulağımızdan ve "yapma bacım! hata ediyorsun. kendimden biliyorum, yalnızlık iyi ve güzel bir şey değil. kendimden biliyorum. hafta sonları sürekli evdeyim ve her haftasonu yürümeyi unutma korkusu ile yaşıyorum." dedi. Kötü hissettirdi bi'an. Düşündürdü beni inanmazsın. Ama düşünmek istemedik be abi, gerçekten yanlızlığı iliklerimizde hissetmek istedik.

Sonra yetmedik kendimize gelişmek istedik, daha iyilere daha yükseklere ulaşmak istedik. Uçurtma gibi değil, kuş gibi yükselmek istedik, kimseye ve hiçbirşeye bağlanmadan. Çırpındık saatlerce, yorulduğumuzla kaldık. Yükseklerden atladık bir yerlerimizi kırdık. Doğuştan uçma yeteneği olanların süzülerek çırpınmadan uçmalarına imrenerek ve kıskanarak baktık. Evet belki uçmak değil kıskanmak istedik.

Sonra sevmek istedik be abi, çok istedik. Anıyı, eğlenceyi, jetonu, salıncağı, kaydırağı, köpükte oluşmuş baloncuğu, kanı, yarayı, teri ve nefesi paylaşabileceğimiz birini istedik. Hem yaptıkları, hem de sadece varoluşu bizi heyecanlandıracak birini istedik. Onunla eğlenceli bir çizgifilmin bölümlerinde küçük roller almayı istedik. Kimse bizi bilmesin, kimse bize karışmasın, ama lunaparktaki tüm oyuncaklar bizim olsun istedik. Sınırsız jetonumuz olsun ve her oyuncak farklı günlerde farklı anılar yaratsın bizimle istedik.

"Biz çok istemedik be oğlum! Onlar sadece gözünde büyüttü."

Monday, February 15, 2010

Bir anda değişir bütün işler!

Bir anıma bakar her şey. Her şey bitebilir, fişi çekebilir, sahneden inebilirim. İstersem yapabilirim. İstediğim çok şey var yapamadığım… İstersem yapabilirim, biliyorum… Kalmak da elimde, gitmek de. Ben hep kalıyorum, öylece kalakalıyorum… Kendimle, saçma sapan bu düzenle, bana biçilmiş rollerle tepişiyorum. Kendim seçtim hepsini, suçluyum, şimdi vazgeçebilir miyim? İtirazı olan varsa konuşmasın, sonsuza kadar sussun! Bende yıkık dökük bir şeyler. Dudaklarım yayılıyor iki yana. Sizin oralarda ne diyorlar buna? Gülümseme mi? Hah! İşte ondan var 24 saat dudaklarımda. Ya içimi soran? Yok! Sorsa da benim cevap vermeye takatim yok!

Ooooo bende artık neler neler yok! Umut… Sevinç… Aşk… Mutluluk… Sahici bir şeyler arıyorum, o da yok! İnanmayı çok istedim somut bir şeylere, birilerine. Gel gör ki eksildim, kırıldım, parçalarımı kaybettim. Hepsi mi fos çıkar! Hepsi mi yarı yolda bırakır adamı. Valla ben o depresiflerden değildim, sonradan oldum. Bu yazı bana ait, bu yazı benden, bu yazı kalbimden… Kimse karışmasın, telefonlarım çalmasın, bu yazı içimden. Sevilmeye ölesiye ihtiyacım var. Ya sevmeye halim? Yok

Bir dolu sözüm var. Sözüm ona, kurallarım var. Hepsi yalan. Sığınacak bir kucak, benim için çarpan bir kalp tüm ihtiyacım. Her gece karşıma dizilmiş sırıtıyor pişmanlıklarım. Özledim, çok özledim de bulamıyorum neyi özledim… O kadar uzakta ki her şey, o kadar giremiyor ki içime, o kadar kopuk ki, neyi özlediğimi bile unuttum. Bu dünyanın prensiplerinden, tükenmez iştahından, samimiyetsizliğinden bıktım. Olmadı…
Ben kaldım, o kalmadı. O tüm sahteliklerini, numaralarını, acılarını, kanırtmalarını bana bıraktı. Hepsi üstüme yapıştı, çıkaramıyorum. Bu kokuşmuşluğun içinde sadece tek cevap vardı aradığım. Ben ondan çoktan gitmiştim… Ama bilmeliydim sevdi mi? Ne saflık ama… Buralarda kimse kimseyi sevmez ki!
Sıcak bir gülümsemeye, etli bir ‘Seni Seviyorum’a, hissederek terli terli sevişmeye tavdım oysa… Korkarım ben bu sahteliklere az kaldım. Güzel bir yüz ve vücuttan daha fazlasıyım… Anlatamadım. İçime giren adamlar gerçekten içime giremediler bir an bile… Tenime dokunanlar gerçekten dokunamadılar. Kimse isteyerek silmedi gözyaşlarımı. Kimse egosunu okşamak için değil de, özlediği için yana yakıla çalmadı kapımı. Benim böyle olmamam gerekirdi değil mi?

Hayatın bu kadar zalim olmaması… Bir telefon yok beklediğim. Bir ses çıkmıyor duymak istediğim. SMS’lerle sınırlandırılmış aşklarımız. Anlık zevklere satılmış duygularımız. Farkında mıyız? Kovala, kovala, amaçsızca savrul oradan oraya. Bu muyuz ya? Bu mu küçükken özendiğim şey? Bu muydu beni bekleyen? Böyle olmamam gerekirdi… Kocaman hayallerim vardı. Yüreğimde bitmeyeceğini sandığım sevgiler… Şimdi o kız kaçıyor her şeyden, herkesten…

Aldatılmaktan ve kandırılmaktan yorgunum. Özledim çok özledim eski günleri. Yıpranmamış duygularımı, saflığımı, korkusuzluğumu özledim. Herkesi güldürmekten sıkıldım. Çözüm üretmekten daraldım. Benimkisi bozuk pil misali fişe taksan da şarj olmuyor artık. Milletin dini yalan olmuş. Uzaylı istilasını beklemeye gerek yok; dünyanın sonu zaten gelmiş. Kötülük dört bir yanımızı sarmış. Sızlıyorum, inanmak istiyorum ...

Wednesday, February 10, 2010

Uğurlu Sayım : 2

Evet aynen öyle, uğurlu sayım 2. Bunun doğum tarihimin 02.02 olmasıyla veya şu anda 22 yaşında olmamla, hatta 2000'li yıllarda olmamızla hiç bir ilgisi yok. Ha inanıyor muyum uğurlu sayılara hayır, orası başka bir konu.

Bir de 17 yaşımı çok sevmiştim. Hatta 15 yaşımdan itibaren soranlara 17 demeye devam etmiştim. Neresinden baksan 5 yıl filan 17 yaşında kaldım ben. 20 olunca utandım biraz, baktım "teenager" filan kalmadı, dedim artık 20 olmanın zamanı gelmiş. 21'i de soranlara 20 yaşındayım diyerek geçirdim. Ancak şu uğura şu güzelliğe bakar mısınız? 02.02.1988 , 02.02.2010, 22 yaş. Estetik ve güzel geliyor. Şimdiden haber vereyim en az bi 5 yıl 22 kalabilirim, dikkatli olun.

Fazla uzatmayacağım, uzatacağım yazılar yakında www.mehmetaliabbasoglu.com veya www.noktasizvirgul.com'da olacak. Herhangi bir sosyal medya sitesinde de noktasızvirgul kullanıcı adıyla bana ulaşabilirsiniz. Saygılar Sevgiler.
"2"

Wednesday, February 03, 2010

Sevgili noktasizvirgul,


Evet, hayal meyal de olsa hatırlıyorum, sen vardın ben vardım bir iki kişi daha vardı etrafımızda önemsiz olan. Nerede olduğumuzu hatırlayamıyorum, sadece bir çember oluşturmuş duruyorduk. Birisi birşeyler anlatıyordu diğerleri dikkatle dinliyordu. Biz sanki aramızda konuşuyormuşcasına birbirimize bakıyorduk. Sonra yüzümüze boya sürmemizi istediler, bunun bir savaş olduğunu söylediler. İnandık, yüzümüze saçma sapan şekiller çizdik. Aynı safta savaştığımız insanları bile kıskandık savaşta bizden daha yetenekliler, daha çok insan katlediyorlar diye. Sayısı önemli değil, epey epey zaferlerimiz oldu seninle. Daha sonra çitlerle kapattılar bizi, ben farkında değildim, sen gülümsüyordun. Dediler ki bu bir yarış artık, savaş değil. Önde gelen kazanır. Semer vurdular üstümüze, bindiler sırtımıza. Yarışmaya başladık. Beni bilirsin, yarışmayı bilmem. Tamam itiraf ediyorum kazanmayı bilirim ama yarışmayı bilmem. Başkalarının kaybetmesinin hüznünü kendi kazanma sevincime çeviremem ben. Sor o etrafımızdaki önemsiz insanlara, beni sevenler de sevmeyenler de benim yarışmayı bilmediğimi söyleyecektir. Hep senin yarışmayı bilmeni istedim, benim beceremediğim kurallara uymanı ve hep kazanmanı istedim.

Olmadı belki, empati yeteneğimden nefret ettim sayende. Sağ elim seğirdi yine, gözlerim doldu birden. Seri seri bacağımı sallamaya başladım, hızlı hızlı sağa sola bakındım. Söyleyecek birşey bulamadım. "I Felt like putting a bullet between the eyes of every Panda that wouldn't screw to save its species. I wanted to open the dump valves on oil tankers and smother all the French beaches I'd never see. I wanted to breathe smoke."  İstedim o an, eğer etrafımdaki pandalara acımasaydım, yıllarca Fransızca öğrenmek istemeseydim, ve dumandan nefret etmeseydim yapardım. Sadece birşey söylemek istedim sana, ben senin başarılarını değil seni sevdim be çocuk. İçindeki o insanlık özünü. Yaptıkların, dediklerin ve başardıklarının benim için hiç önemi yok.
 
Sen de beni anlamaya çalış ama, yeni insanlar keşfetmek istedim. Bilirsin düşenlere karşı apayrı bir zaafım vardır. Onlar düştüğünde yanlarına düşmeye çalıştım. Birisi yanına bile düşürmedi beni, diğeri düşmeme izin verdi. Sonu nereye vardı? Ulaşmak istedim insanlara. Anlatmak istedim insanlara 2'ye ayrıldıklarını. "Mutsuz olanlar" ve "Beni tanıyanlar"... Ya ben anlatamadım, ya da onlar dinlemedi. Şimdi burdan bağırsam onlara, desem ki "Beni silmen geçmişini unutmanda sana yardımcı olmayacak! O anıların kalbini her zaman kanırta kanırta yara yapacak!", duyarlar mı? Hiç sanmam.

Kusura bakma kardeş, micro-blogging bu kadar ünlü olmuşken, halen geri kafalılık yapıp eski tarz yazıyorum ama olsun, okuyanın ayı geçti okumayanınki geliyor.

Kal sağlıcakla.
Sevgilerimle
Şemsettin Bulut.