"Daha 7 ayşında kız çocuğuydu o."
Bir gün işteyken öğle yemeğine çıkmak için arkadaşım aradı. Çıktık. Kendi kendimize bu gün değişik bi yere gidelim dedik ve bir lahmacuncuya gittik. Masalar oldukça yüksekti. Garsonu görebilmek için etrafıma baktığımda bide ne göriyim daha boyu masaya bile yetişemeyen biri yaklaştı yanımıza. Gülümseyerek "ne alırdınız efendim" dedi. Öyle sıcak öyle tatlıydı ki, ne diyeceğimi şaşırdım. "Garson sen misin?" dedim. "Evet efendim siparişinizi alabilir miyim" dedi. Arkadaşımla birbirimize baktık. Şaşırdım biraz ama güldük sora. Siparişimizi verdik. Yemeğimizi yedik. Kız sürekli ortalarda dolaşıyodu. Sonra yanımıza tekrar geldi. Başka bir isteğiniz varmı diye sordu. Hayır tesekkürler dedim. O sırada ben sigara içiyodum. Kız "Babam hep sigara içerken çay da içer sizde ister misiniz?" diyip gülerek baktı yüzüme. Allahım bu ne tatlılık, bu ne şirinlik. "Neyse getir o zaman" dedim "Seni mi kıracağım". sonra çayı getirdi büyük bir itina ile. Çayımı içerken kız başımda durdu öle tatlı tatlı gülüyodu sürekli. Aradan 1 saat kadar geçmişti. Ben artık küçük kıza şakalar felan yapmaya başlamıştım. O da bana yapıyodu. Sonra bir şarkı çıktı. Orhan Gencebay'dan Dilenci. Benim en çok sevdiğim şarkıydı bu. Ben bunu duyunca efkarlandım biraz, aşklar sevgililer felan aklıma geldi işte. Küçük kızın yüzüne bakarak sölemeye başladım şarkıyı. "Çok mu seviyorsunuz bu şarkıyı?" diye sordu. Evet dedim. Hemde çok.
Ya Allah'ım bu kadar şirin bi kız olamaz ya, o yaşta uzun saçları toplanmış, siyah kumaş pantolon giydirilmiş, beyaz bir gömlek ve papyonuyla tam bir garsondu. Ben heralde çalışanlardan birinin kızı diye düşündüm.
Neyse çalışma saati gelmişti. Oradan ayrıldık. Hesabı öderken kız yine gelip bize kolonya tutmuştu gülerek. "Yine bekleriz efendim" demişti.
Ertesi gün ben yine gittim oraya. Kız yine oradaydı. Yemeği yedik ve kız yine çay geitrmişti. bana öylesine güzel bakıyodu ki. Hele o seyrek dişleri göründüğünde dahada tatlılaşıyordu. Sonra ben çay sigara içerken oda gimiş benim şarkımı açmıştı. Artık durmadan yanıma geliyodu. bende takılıp güldürüyodum onu. Beni çok sevmişti. Artık her öğlen yemeğimi orda yiyordum. Bir gün yine yedikten sonra kıza bahşiş verdim ama almadı. Onun yerine gelirken bana sakız al şekerli olsun dedi. Bende bir poşet dolusu sakız çikolota filan aldım. Artık hergün gittiğimde ona ufak tefek hediyeler alıyordum.
Bir gün yine onunla sakalasırken seni kaçırayım ben dedim. Evleniriz ikimiz dedim. Hiç bişey demedi, küçücük yüreğiyle utandı belkide.Yine bir öğlen vaktinde onu çarşının içinde kan ter içinde koşarken gördüm. Seslendim, baktı. Aaa sen burdamıydın dedi. Meğer okuldan çıkmış ben yemek yemeye gelirim diye ve beni kaçırmamak için acele ediyomuş. Orada bir dondurma ısmarladım. yanımda sevgilim vardı. "bu abla kim?" diye sordu. arkadaşım dedim. Sevgilimde merak edip sordu "bu kız kim?" diye. Ona da anlattım aynen olduğu gibi.
Her öğlen gibi oraya gittim. Biz haftada bir kaç gün sevgilimle yemeğe giderdik. O günde onunla gittim. Sevgilimin adı Gamze idi. Gamze de sevdi küçük kızı.
Gamze; beni göstererek bak ben bu abiyle evleneceğim dedi sende gelirmisin düğünümüze dedi.
Küçük kız öyle bir olduki. Birden o küçük şirin yüzü değişti, sonra ağlamaya başladı. Nerden bile bilebilirdim ki sölediklerimi gerçek sanmış. Neyse bir daha Gamze'yi götürmedim oraya. Sonra bir kaç defa daha gittim yanına. yemek yedim. Her gidişimde ayrılırken yarın gene gelcenmi dimi diye soruyodu elbette derdim .
Aradan tam 7 ay geçmişti. Ben üniversiteyi kazanmıştım. Küçük kızı 7 aydır görmüyordum. Çünkü o iş yerindenden ayrılmıştım, sürekli arkadaşlarımla beraberdim. O yeri ise zamanla unutmuş gitmiştim.
Geçen hafta evde tek başımaydım. Canım çok sıkılıyodu. Tam bir arkadaşımı arayacaktım ki arkadaşlarımdan biri aradı. Çarşıya gel takılalım diye. Bende tamam dedim. Onun evi çarşıya oldukça uzaktı. 1 saat sürüyodu. Bizim ev ise sadece 5 dk'lıktı. Ben yinede çıktım çarşıya. Onu beklerken napayım napayım diye düşünürken, o kız geldi aklıma dedim biraz şununla vakit geçireyim. Gittim restorana baktım kızı göremedim. Garsonlardan birini çağırdım.kızı sordum."Haberiniz yok muydu?" dedi...
Anlattı bana. Nedenini bilemiyorum ama herkesin içinde ağladım. Kız lösemiymiş. Benim ona son gittiğim günde ölmüş.... İçim öylesine bi kötü oldu ki anlatamam. Meğer işyerinin sahibinin kızıymış. Garsonluk yapmak istediği için buraya geliyomuş sürekli. Fotoğrafını koymuşlar en görünür yere ve hemen önünede benim ona aldığım bebeği. Ben gelmediğim günlerde bu bebeğe sarılır ve kapının önüne oturur sürekli yola bakarmış. garson anlattı. Gelmeyeceğimi iyice anladığı günlerde olucak heralde gelir masalara bi göz atar gidermiş ve şimdide bu bebeğide babası resiminin önüne koymuş. Hastaneye götürürlerken bebeğe sarılı bi şekilde can vermiş. İsmini hiç soramadığım bu küçük kızın adı Gülmüş.
O sırada arkadaşım gelmiş, telefonumu çaldırıp duruyodu. Bense kapattım telefonu. Resimini önüne bir sakız daha bıraktım, şekerli. Bir tanede kendime aldım. Bir çay istedim. Gözlerim masaların arasından taa gözlerime uzanan bir şirin yüzü aradı. Kulaklarım ise o ince ve güçsüz sesi: "ne alırdınız efendim"
Resimler:
1. A deviation by ~TheTruthfulLiar
2. A deviation by ~takingxthexfall
3. A deviation from ~ Melek
0 yorum:
Post a Comment