Damlaların sesi kulaklarımın içinde bir yankılanmaydı. Uyuyamamıştım “şıp şıp” seslerinden. Her damlasında gözyaşları kesiliyordu onlarca çocuğun. Evet, sevinmeli insan çocuklar ağlamadığı için ama bu ağlamamak değil ağlayamamaktır. Geceleri ölüm korkusuyla uyuyup barış rüyalarıyla uyanan, ninni yerine patlama sesleri duyan o kadar çok çocuk var ki bu günlerde… Gecenin ters bir saatinde ağlayan Lübnan adlı bebeğin uyanmaya ve huzura ihtiyacı varken ses yapmasın diye öldürülmesini izliyoruz. Onların yerine uyumam, onlar için dua etmem gerekirken bu ses de neyin nesi. Damlaların her birinde yaşanılmamış mutluluklarım saklıydı sanki. Tecrübe kategorisine girememiş hayallerim düşüyordu bir çırpıda diğerlerinin yanına. Asıl rahatsız eden geleceğin ışığının parlaklığı değil, geçmişin karanlığının boğuculuğuydu bu gece. Damla sesleri yankılanıyordu beynimde, bir deniz feneri gibi hüzünlü dönen bir başım vardı sanki. Yaz ayında meyve veremediği için hüznünden yapraklarını döken, dallarına çocukların salıncak yapmadığı bir ağaç gibi kaldım. Güvensizdim, verimsizdim, rahatsızdım. Aslında bir melodi gibiydi sesler, bir sivrisineğin vızıltısı eklenince şimdi, bir rahatsızlık senfonisiydi sanki. Kanadı kırık martı için üzülen insanları izleyen, tüm masallarda kötü sesli olan ve tilkilere yiyeceğini kaptıran ben siyahlığımla onur duyamıyordum bu gece. Parlak cisimleri arakladığım söylenir. Buna araklamaktan çok araştırmak denir bana göre. Bana değer vermeyen onca insanın bu parlak cisimlerde ne bulduğunu anlayamadım bir türlü. Oysa hepsinin üstünde benim resmim vardı. İnsanlar kaşıklarının bıçaklarının üstüne neden benim en kötü çıktığım resimlerden koymuşlar bir türlü anlayamadım. Oysa ne zaman şarkı söylesem kovuluyorum. Her biri bir sivrisinek ısırığından beter olan şu damlaları durduramadım bir türlü. Sıktım benliğimin musluğunu, değiştirdim contasını algımın ama yine de damlıyor ve rahatsız ediyor ses beni. Oysa tuvaletteki bir sivrisinek gibiyim bu gece. İçeri girecek herhangi bir insanın kanınadır mecburiyetim. Bilirsiniz parlak olur tuvaletlerdeki, banyolardaki fayanslar, bu nedendendir kamufule olamayan onca arkadaşımın ölümü. İyice rahatsız olmuştum artık bu sesten. Uyuma isteğinden çok huzur arzusuna dönmüştü dakikalarım. Bıkmıştım buğulu aynadaki umutsuz yüzümü görmekten. Bekleyemeyeceğim bitişini. Siz hiç ağladınız mı sabunluyken, gözyaşlarınızın melodisinde…
Thursday, August 24, 2006
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
1 yorum:
vay kardeşim gelmiş hoşbeş geldin canım benim (:
Post a Comment