İçimden geçenleri ne zaman kendimden saklasam bunu en iyi Freud’un açıklayabileceğini düşünüyorum. Sınırlarımızı bizim çizdiğimiz bir dünya istiyorum desem gerçekte dünyanın zaten o şekilde olduğu geliyor aklıma. Yalan dünya, bunlar boş işler, düşünme motoru yakarsın, neden benim böyle bir hayatım yok ve elimden geleni yaptım ama olmadı sözlerini sevmiyorum. İnsan incelemedikçe hayatını, değer kıstaslarını belirlemedikçe veya karar vermeden önce verdiği kararların sebep ve sonuçlarını derinliklerine kadar araştırmadıkça yaşıyorum diyemez bence. Tüm insanları cansızlıkla adlandırmak istemem ancak insanlar henüz düşüncelerini bir noktada yoğunlaştıramıyorken nasıl olur da yaşayor olduklarına kesin olarak karar verebiliyorlar anlayamıyorum. Dünyayı incelemekle başlamış herşey, bilirsiniz derslerde anlatılır. Güneşin doğuşu ve batışı, elmanın yere düşüşü, ateşin bulunması, bitkilerin büyüyüp yeşermesi. İnceledikçe insanoğlu birşeyler bulmuş ancak incelemeyi bıraktıktan sonra bu aralar genel düşünce olan gerileme süreci başlamış. Güneşin her sabah karanlığı yenmek için karanlığı bastırması insanlara birşeyler ifade etmiyor mu acaba, merak ediyorum bazen. Yoksa insanlar genellikle güneş doğarken uyudukları için galibiyetin onlar uyurken bile gelebileceğini mi zannediyorlar? Oysa şu şirin küçük kuşlar herşeyin farkındalar, onlar sevinçle her sabah kutluyorlar güneşin galibiyetini. Güneş batarken dünya üzerindeki hüzünü nasıl olur da farkedemiyoruz ki? Ya yağmurun galibiyeti? O kara bulutların başımızdan dağılması için içini dökmesi bize örnek olmuyor mu? Bulutlar fazla arttığında aşırı yağmurla selin oluşması ve yağmurun rahatlatmaya feğil bunaltmaya yaradığı… Yağmur kara dönerken beyazlığın kirin üzerine galibiyeti ve insanların yüzündeki o sebebi belirsiz mutluluğun görünüşü de mi farkedilemeyen bir durum? Hepsini boşverin aslında hayatta bunları düşünmek sadece içinizi rahatlatmaya yarar. Birşeyler yaratmak güzel benzetmeler yaptığınızı zannetmek, veya birşeyler yazmak, birşeyler yaratmak. Bunlar önemsiz. Benim amacım düşünebilmek ve bazı sınırları aşabilmek. Eğer düşünmezsek hayat bir çember haline gelir, üzerinde öğrenci seçme sınavı sorularında koşan insanlar olan. Oysa insan bilincini kullanabilirse hayat bir kıtâyı keşfetmekten çok daha anlamlı olabilir. Hayatımızın korkulukları olmasa keşke diyorum bazen, hata yaptığımızda uçuşumdan aşağı düşmekten korkmasak. Korkuluk korku için yapılmıştır çünkü, insanları korumak için değil. Düşmekten korktukça korkuluklara sarılır insan, oysa korku korkuluğun hemen yanındadır. Tecrübe konusuna ayrıca takmış durumdayım sanırım. Her yaşadığımızın bir sonraki gün için tecrübe olarak sayılacağını düşünürsek, aslında yaşadıklarımızın hepsi birer tecrübe sadece, başka bir işe yaramayacaklar. Ölmeden önce ne kadar tecrübe yaratabilirsek o kadar iyi olacak sanırım.
Sunday, September 09, 2007
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
0 yorum:
Post a Comment