Şimdi gözlerini kapat. Gecelerinin soğuk olduğu bilinen bir şehirde yaşayan bir insan düşün kendini hep yaşadığı şehirle özdeşleştiren. İsyankar yapısı, kendi yaşıtlarının aksine basık kalmış kişiliğinin hamurunda, daha çok sevecen, duyarlı, ayrıntıya düşkün garip bir çocukmuş. İnsanın aslında yaradılıştan yanlız olduğunu düşünür, ama genelde insansız yapamazmış. Dinleyip görünüp dinlemeseler de, insanlar anlamasalar da onu, yine de kendini anlatmak istermiş. Doğuşuna özlem yaşayan bu kardeşimiz, doğuşuna dönmeye çalışıyormuş. Daha çok uyku, daha az anlatmak, ama daha çok konuşmak. Kaçmış insanlardan bir süre, vurgun yemek istercesine dalmış kendi içine… Öyle bir dalmış ki, aşınan sadece jiletler olmuş onun intahar denemelerinde. Inanç yüreğinden uzaklaşalı, kalbi imanın ateşi önünde ellerini ovuşturmayalıok olsa da, ağacn bir yaprağına, rüzgarın sesine, belki dezamanın sessizliğine aşık olup hayata dönmesi gerektiğini keşfetmiş. İzah edebildim sanırım. Açabilirsin gözlerini, nasılolsa anladın sen benim kimden bahsettiğimi. Söyle şimdi, kaç zaman oldu o bir ağaca tırmanmaktan korkmayalı, ne zamandır insanların görüşlerine göre biçimlendiriyor kendini.
Nedeni bellidir davranışlardaki değişikliklerin, incelemek lazım onun düşünüşlerini anlamak için. Hani böyle parmakların oynar düşünürken karşındakinin görüşlerini. Boynunu hafif yana eğersin, o anda ağzından çıkacaklardan korkarım işte. Sen bana beni anlatmazsın, sen bana kendini anlatırsın. Söyle, kaç zaman oldu kendini bana anlatmayalı?
Bazı günler insan soluksuz kalır bilirsin, içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır… O olmadığını bile bile sonsuz umutsuzlukla sarılır… Yine soluksuz kaldığımı kendimden bile sakladığım bir geceydi o gün. Geceydi diyorum çünkü aydınlığı ben göremedim, sen gördün mü? Kaybolmuşluğa öylesine yakındım ki, öylesine uzaklaşmıştım kendimden, kendimi bulmak için birine ihtiyaç duymuştum. O kişinin nerede, ne şekilde ve ne düşündüğü hiç önemli değildi. Nasıl olsa kaybolmuş insanlar birbirini çabucak buluyor nasıl olsa.
Ama nedense hoşuna gider sebepsiz ayrılan sevgililerin, ayrıldıktan sonra konuşmak veya karşıdakine birşeyler anlatmaya çalışmak. Bilmediğimiz birçok şeyden bir tanesinin üzerini çizdim bu gün, kazançlıyım değil mi? Nefret ettiğim şeyin “son” olduğunu seninle ilk tanıştığımız gün anlatmıştım hatırlarsın. Düşündüm de onlar olmadan, bir başlangıç olamıyor. Yeni bir defter alma imkanımız yok ne yazık ki, keşke olsa değil mi? Öyle olsa her gün bir defter değiştirirdim sanırım, sonra da kırtasiyeci amca beni müsrifliğim yüzünden ayıplar belki de cezalandırırdı beni. Oysa bilse artık korkmadığımı ölümden birisini üzmekten korktuğum kadar cezalandıramazdı beni hiç bir şekilde.
Düşünsene! ‘SEN’i senden alıp ‘O’ yapacak. Ne kadar ilgini çeker değil mi? O mükemmel, o ne yapsa beğeniliyor, o yaratıcı, o başarılı o sevecen, o şanslı her konuda, o’nun en azından bir yari var, hiç olmazsa o’nun derdi yok benim kadar. Oysa o hatasız değil Tanrı kadar, o yanlızken beğenilmez - ki bu durumda şeklin önemi kalır mı gözünde-, o yaratamaz Tanrı kadar, o ne kadar sevse de sevemez Tanrı kadar, her şeyi başarsın yaşamanın özünü Tanrı kadar tadamadığı sürece neye yarar ki? Şans mı? Şans mı? Şans sadece zorlayananın yanındadır, ki seni zorlasalar sen de esneme sınırına kadar dirensen de sonrasında zorlayanın yanına geçeceksindir. Bu ‘SEN’i senden alıp ‘O’ yapan insana kim aşık olmaz ki? Ben diyeceğini zannetmemcanım arkadaşım, çünkü seninle olmadığını olmayı istemek konusunda yarışılmaz sanırım. Aradığımız nedir diye sormayacağım sonra her sorumun cevabı neden sorusuna taşınıyor. Oysa ben onu beni değiştirdiği için değil, kendi özgürlüğüm gibi seviyordum.
Yalanlardan bıkmıştım hayatımın bir döneminde, şimdi ise sıfatlardan bıktım. Bir beynin şekillendirilmesi sıfatlar sayesinde oluyor sanrım. Oysa bir davranışın sıfatı o davranış henüz yapılmadan koyulamaz, çünkü sonu her an değişebilir. Yanıldığım bir yer var sanırım, çünkü bir davranışın sonu değil de sonucu değişebilir her an. İster sonu ister sonucu değişsin davranışın sıfatı değişcecektir. Eğer davranıştan önce davranışa sıfat koyamıyorsan, davranıştan sonra koymanın bir etiketten farkı nedir ki? Oysa etikete bile karşıydık seninle bir zamanlar. Mükemmeliğin güzelliği havuzuna ayaklarımızı sallandırmış, birbirimize hayallerimizi anlatıyorduk. Oysa anlatmasaydın hayallerini, çalmasaydın parmaklarımın arasından hayallerimi, kurmasaydık zayıf temmeller üzerine legolar gibi o hayalleri, kırılmazdı belki be. Kırılmazdı, ne dersin? Ama sadece ayna kırıldığında değerini kaybeder, ki onunda değeri benim kadar, olsa olsa senin kadardır. Kaybetmekten korkmazdım, birazcık parlaklığı olmasaydı gözlerimin gözlerine bakmadan derdimi aldığın düne kadar.
Gözlerim parmaklarını gözler, Yaz artık kalbinden geçenleri.
Dostun, Mehmet Ali Abbasoğlu
0 yorum:
Post a Comment