Tuesday, September 06, 2011
Suskunluk
Rıza Abiyi aradım. Aramıza yeni insanlar katıldığından beri onunla rahatça dertleşemiyordum. Benim en kötü özelliğimdi sanırım, topluluk arasında her hareketime dikkat ediyor, söylediklerimi defalarca süzüyor, tüm duvarlarımı kapatıyor, kendimi korumaya alıyordum. Rıza Abiyle dertleşebilmem için baş başa olmamız gerekiyordu. Terasına çağırdı, gittim. İçecek birşeyler ister misin dedi, su istedim. Nasılsın dedi, toplum içinde olmamamıza rağmen kasılmıştım, iyiyim dedim, iş güç koşuşturma geçiyor zaman. Okul nasıl, işyerinde durumlar nasıl diye sordu. Şikayet etmeye, sıkıldığımı anlatmaya, kimsenin anlamadığını, düşüncelerimle yalnız kalmak zorunda kaldığımı açıklamaya başladım. Herhalde bir yarım saat hiç lafımı bölmeden, mimikleriyle eşlik ederek beni dinledi. Sen nasılsın diye sorduğumda bana "Neden bu kadar çok susuyorsun?" diye sordu. Geldiğimden beri ben konuşuyorum abi, sen hiçbirşey anlatmıyorsun dedim. "Hayır" dedi, "Geldiğinden beri sen susuyorsun, ben de sessizliğini dinliyormuş gibi yapıyorum" dedi. Anlamamıştım. "Ben susmayı beceremem ki" dedim, "çenem düşüktür bilirsin, sürekli bir mevzu bulur anlatırım". "Aslında sen susmak konusunda çok yeteneklisin" dedi Rıza abi, insan sadece sessiz kalınca mı susmuş olur, bazen artık söylenecek hiç birşey kalmadığı için susarsın sürekli konuşarak. "Kimin duyup duymayacağı mühim değildir, dikkatleri dağıtmak için çamdan kavaktan söyler durursun. Bilinçli olarak yapılan malayani konuşmalar, en derinde olan biteni kimse merak etmesin diye kullandığın bir örtüdür, bir merkezkaç kuvvetidir. Havadan sudan bahsettiğin için herkes seni konuşuyor zanneder, halbuki sen susuyorsundur. Bugün mahallenin delisi olanların, bir zamanların harika çocuğu olması tesadüf değildir. " Diyecek tek bir kelime bulamamıştım, beni bu kadar yakından izlediğini, beni birlikte geçirdiğimiz az zamana rağmen bu kadar iyi tanıdığını bilmiyordum. "Susmanın birden çok nedeni vardır, kendimi gizlemek için konuştuğumu nerden bilebilirsin ki" dedim. "Ne yani dedi, bana karşı hayal kırıklıkların mı var? İçini burkacak birşeyler mi dedim? Boğazının düğümlenmesine mi neden oldum? Susup, duvarlarını kapattığında gözlerinin içinden senin esas sorununun ne olduğunu çözebileceğimi mi sandın?". Haklıydı, bu saydıklarından hiçbirisi benim susmama neden olmazdı. Sanırım artık toplum arasında değil, bireylerle başbaşayken de derinlerimi saklamak için örtü örtüyordum. "Gerçek sıkıntılarımı seninle paylaşmadığım için bana kızdın mı?" dedim, onu kırmak korkusuyla. "Hayır" dedi, "Anlatabilecek kadar soğuduğunda içindeki ateş, eminim ki sen bi şişe rakı kapıp geleceksin bana". Kocaman bir gülümseme yerleşmişti suratıma, "Rıza Abi" dedim, "Seni sevdiğim insanlarla tanıştırabilir miyim?". "Denk gelirse" dedi Riza Abi, sol eliyle saçımı karıştırarak, "denk gelirse."
Monday, September 05, 2011
Duvar
Yalnız kalmak alkolden daha çok sarhoş ediyordu sanırım beni. Evde çok bunaldım ve dolaşmaya çıktım. Sokak lambaları Schubert'in notaları gibiydi o gece, tek tek basarak notalara dolaşıyordum ara sokaklarda. Duvarın üstünde yalnız başına içen bir adam gördüm. Yakınına gittim, "tüm bakkallar kapanmış, fazladan biran varsa benimle paylaşır mısın" diye sordum. İsteksizliği gözünden okunuyordu, daha sarhoş olamamıştı ve sanırım tanımadığı birine son iki birasından birini vermek istemiyordu. Benim gibi bıkmıştı yalnızlıktan, yalnızlığıyla takas etti birasını kendince. İsminin Cemal olduğunu söyledi, birayı açar açmaz kendini yaşadıklarını dertlerini paylaşmaya başladı. Cemal saçma sapan bir adam, hayatında hiçbirşeyi başaramamış, ama umarsizca kendine güvenen kendinden emin bir adam. "Olmasaydı" kelimesini ağzından düşüremiyor anılarını anlatırken. Cemal sokakta yanından geçtiğin, ama dikkatini çekmeyen adam, pazarda satış için bağırmaktan çekinen, sessizce işine bakan bir adam, Cemal sevişirken kadını ne kadar istese de ona şaplak atmaya çekinen bir adam, başarısız ve yalnız bir adam. Kendini anlatmayı bir anda kesti, gözlerini bana dikti. "Sen hiç kavga etmemişsin, yüzünden belli" dedi. "Neden?" diye sordum, "her kavga edenin yüzünde yara izi mi olur?", "hayır tabiki" dedi. "Sen kirlenmemişsin, her kavga edenin gözlerinde nefret olur, sana o nefret hiç sıçramamış". Öyle diyorsan öyledir dedim. "Sen anlat biraz da, kimsin, nesin, neden yalnızsın?" dedi. Anlatmaya başladım, bu aralar anlatmayı çok seviyorum sanırım. Kendimi kaptırmış, küfürler savurarak, tüm duygularımı yansıtarak sorunumu anlatırken "sen çok güzel seviyorsun, öyle sevmemelisin" dedi. Sustum kaldım, ne diyeceğimi bilemedim. Bu herkesin dilindeki genel geçer bir tavsiyeydi, ama ilk kez bir anlam ifade etmişti sanırım. "Gel" dedim, "seninle kendi müziğimizi çalalım bu gece", "ne müziği gecenin bu saatinde" dedi. Yine çekinmişti, kendini arka plana atmıştı başkalarının huzuru için. "Gel" dedim, "sessiz müzik bu, tek başıma çalınca kopuk kopuk oluyor, güzel bir müzik için birden çok insan gerekiyor."
Friday, September 02, 2011
Sen
Anlatacağım hikayede isimlerin önemi yok. Çünkü şu anda, tam şu dakikada, tek önemli olan şey sensin son kez. Belki sana son kez iyilik yapacağım, belki her zamanki gibi sen kendi pencerenden bakıp beni yanlış anlayacaksın. Eğer yeterince yıpranmasaydım ben de diğerleri gibi, eğer her anlattığının ardından 3 5 vakte kadar yalan çıkmasaydı, eğer utanmadan, umarsızca aynı yalanı bile bile gelip tekrardan yüzüme söylemeseydin, bu bir yazı değil muhabbet olurdu. Hadi eğerleri bırakıp oyuna başlayalım, bu sefer şöyle yapacağız, ben tüm hamlelerimi tek seferde yapacağım, sonra arkama yaslanıp olanları izleyeceğim.
Hiç sevmediler sanırım seni olduğun gibi, hiç içinde kim olduğunu merak etmediler, hiç seni etten, kemikten, okuldaki başarından, sosyal ortamdaki yeteneğinden, arkadaş çevrenden, cebindeki parandan, bindiğin arabandan, fiyakalı ve herkesten farklı olması gereken geçmişinden sıyırıp gözlerinin ardındaki, sadece insan olan seni sevmediler değil mi? Aslında sevmediler değil, sevdiler de sen göremedin. Sen zannettin ki eğer ayağım sakat olursa sevgi görürüm, eğer acılarla dolu bir geçmişim olursa bana ilgi gösterirler, eğer güzel, beğenilen bir ismim olursa daha rahat arkadaş edinirim. Ancak senin bu zannettiklerin denizin sadece yüzeyidir arkadaşım. Denizin dibine yakın yüzen balıklar değerlidir. Yüzeydeki ilişkiler kağıttan gemilerdir, rüzgar ne yöne eserse oraya giderler, amaçları sen yada senin iyiliğin değildir. Sen bunu öğrenemedin. Hak veriyorum sana ama insanlar gerçekten çok boktan ve bizi aldatabiliyorlar.
Her şeye rağmen bu anlattıklarım hiçbir zaman seni haklı çıkarmaz. Çünkü tüm o boktan insanların iğrenç kokusunu benim üzerimde alamadığın için benden uzaklaştın. Boktan insanlara gerçek değerler vere vere bir sinekten değersiz hale geldin. Ve onlarla anlaşabilmek, onların arasına karışabilmek için onlara benzemeye başladın. Bu benzeme çalışmalarında sana gerçeklerin ne olduğunu hatırlatan, aslında o kağıttan teknelerin seni taşımayacağını bilakis daha derine çekeceğini söyleyen bir insan istemedin.
Oysa "O" senin doğduğun günden beri beklediğin, muhtaç olduğun insandım belki de ben. Seni sırf sen olduğun için, herhangi bir fiyakandan etkilenmemiş bir şekilde, sadece sen olduğun için seven insanlarla tanıştırdım ben. Yetmedi sana, sen sadece kendi oynadığın oyunun bir sonuca vardığını, o oyunun seni galip getirdiğini zannediyordun. Hiç dedenle tavla oynadın mı bilmem ama, bazen dedeler bile bile torunlarına yenilir. Sen o yenilmeyi gerçek zannedip, zafer sarhoşu olanlardansın eski dostum.
Eğerleri bırakalım diyorum ama kendim bırakamıyorum sanırım. Eğer ki azıcık "adam" barındırdığına inansaydım içinde, eğer bu sefer düşündüklerinle, planladıklarınla, amaç aleti olarak kullandığın kendine acındırma duygularınla değil de gerçek insan olan, o gözlerinin ardındaki kişinin duygu ve düşünceleriyle gelseydin bana, ben o zaman derdim ki yanılmamışşım. 6 yıldır tüm etrafımdaki insanlar yanılmışsın dese bile, yanılmamışşım işte şişesine sokayım. Ama olmadı, sen yalanlarınla, oyunlarınla, saçma sapan yalnızlıklarınla, ilgi çekmek için tadına varamadığın acılarınla ziyan ettin gençliğin, bense artık müdahale etmemeye karar verdim.
Eski dostun,
Şemsettin.
Hiç sevmediler sanırım seni olduğun gibi, hiç içinde kim olduğunu merak etmediler, hiç seni etten, kemikten, okuldaki başarından, sosyal ortamdaki yeteneğinden, arkadaş çevrenden, cebindeki parandan, bindiğin arabandan, fiyakalı ve herkesten farklı olması gereken geçmişinden sıyırıp gözlerinin ardındaki, sadece insan olan seni sevmediler değil mi? Aslında sevmediler değil, sevdiler de sen göremedin. Sen zannettin ki eğer ayağım sakat olursa sevgi görürüm, eğer acılarla dolu bir geçmişim olursa bana ilgi gösterirler, eğer güzel, beğenilen bir ismim olursa daha rahat arkadaş edinirim. Ancak senin bu zannettiklerin denizin sadece yüzeyidir arkadaşım. Denizin dibine yakın yüzen balıklar değerlidir. Yüzeydeki ilişkiler kağıttan gemilerdir, rüzgar ne yöne eserse oraya giderler, amaçları sen yada senin iyiliğin değildir. Sen bunu öğrenemedin. Hak veriyorum sana ama insanlar gerçekten çok boktan ve bizi aldatabiliyorlar.
Her şeye rağmen bu anlattıklarım hiçbir zaman seni haklı çıkarmaz. Çünkü tüm o boktan insanların iğrenç kokusunu benim üzerimde alamadığın için benden uzaklaştın. Boktan insanlara gerçek değerler vere vere bir sinekten değersiz hale geldin. Ve onlarla anlaşabilmek, onların arasına karışabilmek için onlara benzemeye başladın. Bu benzeme çalışmalarında sana gerçeklerin ne olduğunu hatırlatan, aslında o kağıttan teknelerin seni taşımayacağını bilakis daha derine çekeceğini söyleyen bir insan istemedin.
Oysa "O" senin doğduğun günden beri beklediğin, muhtaç olduğun insandım belki de ben. Seni sırf sen olduğun için, herhangi bir fiyakandan etkilenmemiş bir şekilde, sadece sen olduğun için seven insanlarla tanıştırdım ben. Yetmedi sana, sen sadece kendi oynadığın oyunun bir sonuca vardığını, o oyunun seni galip getirdiğini zannediyordun. Hiç dedenle tavla oynadın mı bilmem ama, bazen dedeler bile bile torunlarına yenilir. Sen o yenilmeyi gerçek zannedip, zafer sarhoşu olanlardansın eski dostum.
Eğerleri bırakalım diyorum ama kendim bırakamıyorum sanırım. Eğer ki azıcık "adam" barındırdığına inansaydım içinde, eğer bu sefer düşündüklerinle, planladıklarınla, amaç aleti olarak kullandığın kendine acındırma duygularınla değil de gerçek insan olan, o gözlerinin ardındaki kişinin duygu ve düşünceleriyle gelseydin bana, ben o zaman derdim ki yanılmamışşım. 6 yıldır tüm etrafımdaki insanlar yanılmışsın dese bile, yanılmamışşım işte şişesine sokayım. Ama olmadı, sen yalanlarınla, oyunlarınla, saçma sapan yalnızlıklarınla, ilgi çekmek için tadına varamadığın acılarınla ziyan ettin gençliğin, bense artık müdahale etmemeye karar verdim.
Eski dostun,
Şemsettin.
Subscribe to:
Posts (Atom)