Öncelikle olmak istedik, kendimiz olmak. Kim olduğumuzu keşfedip ona göre davranmak. Taklit mi etmeliydik, orjinal mi olmalıydık, farklı mı olmalıydık. Hatta farklı olmaya çalışıp, tüm o "farklı olmaya çalışan" modasının müdavimleri içinde sıradan mı olsaydık. Annemiz, babamız mı bize sağlıklı bir örnekti, yoksa ünlüler mi? En iyiyi bulmayı istedik.
Sonradan olduk zannettik, kendimize bir eskiz çizdik, gün geçtikçe renklenir sandık. Bu dünya bize renk vereceğine, rengimizden çaldı. Aynen kurşun kalemle çizilmiş, saklanmaya çalışılan eskizler gibi olduk. Rengimiz dağıldı, şekiller birbirine karıştı. İşte o anda farketmedik toplumun bizi kendine benzettiğini. Farkettiğimizde ise herşey için artık çok geçti. Renkli olmak ve aynı zamanda kendimiz olmak istedik.
Sonra kendimizden bıktık belki de keşfetmek istedik, başkalarını keşfetmek. Onları tadmak, onlarmışcasına yaşamak, hissettiklerini bilmek, bildiklerini bilmenin güzelliğini hissetmek. İnsanları tanımak, onların bahçelerinde gezmek meyvelerinden yemek istedik. Belki tenini değil de kokusunu istedik çoğu zaman. Her insanın arasında gizli bir bağ olduğuna inanmak istedik.
Yalnız kalmak istedik sonra, kimsenin bizimle bağlantısı olmadığına inandırmak istedik kendimizi. Kimsenin bizi anlamayacağına inandık, bizi terketmeyecek kadar cesur insanların olduğuna inanmadık. Yalnızlığın bizi içimizdeki öze daha yakınlaştırdığını, yeteneklerimizi daha çok ortaya çıkardığını düşündük. Sonra birisi tuttu kulağımızdan ve "yapma bacım! hata ediyorsun. kendimden biliyorum, yalnızlık iyi ve güzel bir şey değil. kendimden biliyorum. hafta sonları sürekli evdeyim ve her haftasonu yürümeyi unutma korkusu ile yaşıyorum." dedi. Kötü hissettirdi bi'an. Düşündürdü beni inanmazsın. Ama düşünmek istemedik be abi, gerçekten yanlızlığı iliklerimizde hissetmek istedik.
Sonra yetmedik kendimize gelişmek istedik, daha iyilere daha yükseklere ulaşmak istedik. Uçurtma gibi değil, kuş gibi yükselmek istedik, kimseye ve hiçbirşeye bağlanmadan. Çırpındık saatlerce, yorulduğumuzla kaldık. Yükseklerden atladık bir yerlerimizi kırdık. Doğuştan uçma yeteneği olanların süzülerek çırpınmadan uçmalarına imrenerek ve kıskanarak baktık. Evet belki uçmak değil kıskanmak istedik.
Sonra sevmek istedik be abi, çok istedik. Anıyı, eğlenceyi, jetonu, salıncağı, kaydırağı, köpükte oluşmuş baloncuğu, kanı, yarayı, teri ve nefesi paylaşabileceğimiz birini istedik. Hem yaptıkları, hem de sadece varoluşu bizi heyecanlandıracak birini istedik. Onunla eğlenceli bir çizgifilmin bölümlerinde küçük roller almayı istedik. Kimse bizi bilmesin, kimse bize karışmasın, ama lunaparktaki tüm oyuncaklar bizim olsun istedik. Sınırsız jetonumuz olsun ve her oyuncak farklı günlerde farklı anılar yaratsın bizimle istedik.
"Biz çok istemedik be oğlum! Onlar sadece gözünde büyüttü."