Monday, December 08, 2008

08 Aralık 2008, Pazartesi

Hey evlat,

Ah bir öğrenebilseydin diye ne çok cümleye başladım bu aralar biliyor musun? Ne çok dertleştim etrafımdakilerle ne oluyor bu çocuğa, ne yapıyoruz biz böyle de bu çocuğun içinde karmaşık reaksiyonlara yol açıyor diye. Daha küçüksün, ergenliği dahi bitirmemişsin, reşit olmamışsın henüz, haklısın, hırçınsın, sinirlisin ve inatçısın. Hadi ama sakinleş biraz, kapat gözlerini, uzat bakayım ayaklarını şu taburenin üstüne. Ellerine ilk kim değmişti hatırlar mısın, ilk nasıl hissetmiştin ellerine değildiğinde? Ya yanaklarına ilk hangi yabancı el dokunmuştu? Ergenliğe girdiğinde aynanın karşısında dudaklarına değecek ilk yabancı dudağı hayal ettiğini kendinden nasıl saklayacaksın?

"Bir sandalye çek ve otur, mumlar var, mumları yak, anlatacaklarım uzun, uzundur yollar. Ve her ne yöne gidersen git beter gibi sonsuz ama yoksun nedenin yoksa!"

Hani sen de yaptın, hayaller kurdun kafanda, onları yönlendirdin, onlara hayat verdin, onlar karar verdi senin hayat gidişatına, sen karar verdin onların hayat sürelerine. Sonra neye vardın, ne bekliyordun? Ne vardı hayalinin bilinç altındaki o yaratıcı yaratma cesaretinin temelinde? Bir gün sabah uyanacaktın ve tüm yanlışların bir hayal ürününün sorumluluğunda kalacaktı, sen ise mükemmel başka bir hayal ürünüyle kahraman mı olacaktın. Haydi biraz dolaş da gel.

"Yanmalısın sönmelisin ruhları incitmeli. İnanırken yalanlara delirmiş olmalısın! Bakmalısın görmelisin acıya yerlenmelisin. Varmak için 'hep'lere önce 'hiç'i göze almalısın."

Söylemiştim sana, aşk benim kurtuluum, soluğum, özgürlüğümdür, diye. Bu sıradan, bu bayağı hayattan, bu günlük, bu insanı haysiyetsiz bırakan korku ve kaygılardan, hesaplardan, kendimi korumak için girdiğim rollerden, baskılardan, aşkımla çıkabildim ancak; aşk benim için ya hep ya hiçtir, diye. Çünkü ben sizler gibi olamadım bir türlü.

"Ağlarla kaplı hiç bilemezsin! Her yanım her sözüm her savaşım her yönüm, Öyle zor öyle zor geliyor ki her yeni gün... "


Sen beni anlatıyorum mu sandın? Dinliyordum oysa seni, benim sana seni anlatışımdaki çarpık betimlemelerin aracılığıyla kendimi. Daha derinden anlatmış oluyordum kendime kendimi. Kendimi saklamaya çalışmadım oysa ama hiçbir zaman yanlız derinlere inememiştim. Tavsiyeleri kendime, kendi kendime veremiyorum ne yazık ki... Senin gibi söz dinleyen ve henüz kimseye ayak uydurmamış kendisi olarak kalan, kendisine bahşedilmiş o güzel düşünebilme kalibiyetini sonuna kadar kullanan ufaklık değilim artık, sadece balyozla vurulduğunda anlıyorum.
"Dayanamaz kalbim içinden çıkardım. Utanmadan dünyaya tepeden bakardım! Kimse beni bilmez, bilmez beni bilmez, bilmez beni kimse ben hep saklandım"


Ama çözümü halen yanlız buluyorum, evet banyoda suyu açıp altında düşünüyorum halen. Halen olgunca duş alamıyorum, oynuyorum. Halen ders çalışırken veya birisini dinlerken kenarda duran kağıt parçasıyla yarım saatimi harcıyorum. Belki de bu bana bu hayat bakış açısını getirdi. Gerçi artık senin kadar eleştirel ve senin kadar sert bakış açım yok. Gerçi bilmeni isterim ki eğer halen o kadar sert ve eleştirel olsaydım toplumda bu kadar tutunamazdım, çünkü senin hayalindeki adam olurdum o zaman, kimseyi alçak görmezdim, herkesi bir birey olarak kabul ederdim. 


"Bırak bu rock'n roll'u! Geceleri ve kızları! Al henüz güzel olanları, Bırakıp yalanları! Bırak bu rock n roll'u! Geceleri ve kızları! Hırslandırıp kandırıp, Bırakıp kalanları kalanlarla!"


Ama ya dünya benim etrafımda dönüyorsa...



*not: 09.12.2008'de Ergenlikten çıktığını düşünen NoktasizvirguL'ün son ergen hali ile konuşmasıdır. Kimseye bir sesleniş yoktur.

3 yorum:

Saygin said...

Mali, senin yazılarını okudukça seni hiç tanımamış olduğumu anlıyorum.

hatta bazen kendimi de tanımamış olduğumu...

birbilen said...

lan yiter her yazdıktan sonra bu ona deil bu şuna deil deme. Sen lafını ortaya koy beğenen gelsin alsın :D

NoktasizvirguL said...

Sonra yanlış anlaşılmalara kurban gidiyorum.

Okuyum da: "bah bah ne demiş benim için görüün mü?" demesinler die :)