Wednesday, July 12, 2006

Kırık Bel...

Geceleri geç saatlere kadar çalışıp, sabahın ilk güneş kırıntılarına ulaşmaya bir türlü alışamadım. 18 aydır süregelen bu yorucu iş temposu psikolojimi bozdu. Hayatımın neredeyse yarısını uğruna harcadığım bu iş, birçok insanın hayallerini süsleyen, saygın ama insanı çok yoran ve riskli bir iş. İşler normal olarak devam ettiğinde, ben bile bazen kendimle gurur duyuyorum ancak son aylardaki yorucu tempo dayanılamaz boyutlara ulaştı. Belki de orta yaş bunalımı yaşıyorum, genç sayılabilecek yaşıma rağmen. Emekli olmanın zamanı geldi diye düşünüyorum. Üstelik ne zamandır ölüm süslüyor hayallerimi ve kültürel, sanatsal bir şeyler yapacağım günleri düşlüyorum. Galiba bu düş, benim ölümsüzleşme kaygımdan doğdu; uzun yılların ardından tarihte iz bırakacak bir sanat eserine mürekkebimi bulaştırıp, onun sayesinde sonsuza dek, bedenim çürüse bile ruhumu yaşatma şansımdan söz ediyorum. Ordunun yönetime el koymasıyla birlikte, işlerin yoğunlaşması ve bolca karşılaştığım ölüm haberleri, mesleğimin riskini hatırlatırken, benim de kaygılarım artıyor. Özellikle amcamın dün verdiği ölüm haberi, aşırı sarsılmama sebep oldu. Zira genç yaşımda platonik bir aşk ile bağlandığım güzel yazan bir sevgilimin ölüm haberiydi. Acaba beni böylesine sarsan zamanında aşırı bağlandığım onun ölümü müydü yoksa kendi ölümümle yüzleşme şansı bulmam mı? Bu sorunun cevabını günlerdir düşünüyorum. Cevap ne olursa olsun, kararımı verdim; emekli oluyorum. Böylece yerime birini bulması için, Mahmut Beyin iki günlük hafta sonu tatilinden faydalanmasını da sağlayabilirim. Bu kadarını borçluyum ona. Mahmut Bey uzun zamandır yardım ettiğim bir hakim. Onun mesleğine ve bana duyduğu saygıyı, her zaman takdir etmişimdir. Yalnız bu sabahki telaşını ve asabiyetini anlamadım. Sabahları biraz hırçındır, bilirim ama olağan üstü bir neden olsa bile, bunu anlamam bir saati geçmez. Bu sabah bir başka telaşlıydı sanki. İlk defa benden bir şeyleri sakladığını sezdim. Bu davanın onu çok yıprattığı su götürmez. O da benim gibi umutsuzluklara düşmüş ve emekli olmaya karar vermiş olabilir. Uzun süredir edebiyata yönelmek istediğini ve şiir yazmaya çalıştığını bizzat ben biliyorum. Bunu hayata geçirmeye karar vermiş olabilir mi? Acaba ondan mıdır bu telaşı? Ama onun için bu kadar telaşlı ve hiddetli olmasına gerek yoktu. Ne güzel bir tesadüf olurdu oysa… Üfff yine hayal kurmaya başladım. Uzun ve yorucu bir gün olacak. Hayalleri bırakıp hemen işime yoğunlaşmalıyım.

İşte mesaim başlıyor. Sebebini bilmiyorum ama hiç olmadığım kadar heyecanlıyım. Mahmut Beyin telaşı benim heyecanlanmamı bile engelliyor. Onu hiç böyle görmemiştim. Beraber geçirdiğimiz ilk günden beri duygusal durumunu mahkeme salonuna taşıdığına tanık olmamıştım. Sanki hayati bir karar arifesinde gibi... Üç buçuk aydır içinde boğulduğumuz bu davayı çok önemsiyor. Zira yargılanan üç düşünce suçlusu da çok genç yaştalar ve savcı idamlarını istiyor. Bu aralar bütün mahkemeler idamla başlıyor ama sonunda bu karar bozuluyor. Üstelik Mahmut Bey, gençlerin idamlık bir suç işlediklerini düşünmüyor. Bundan önce Mahmut Bey kendi düşüncesini savunmaktan vazgeçmezdi ama, bu telaşına kötü anlamlar yüklemek de mümkün. Bunu neden daha önce akıl edemedim...! Kan ter içinde kalmamın sebebi, Mahmut Beyin ellerini terleten tartışmalar olsa gerek. Belimdeki bu sızı da neyin nesi? Savcı çok kararlı görünüyor. Gözleri, “Hakime kalemi kırdıracağım” der gibi bakıyor. Peki, sana ne oldu Mahmut Bey? Ne o, düşüncelerinden vazgeçmiş gibi duruyorsun? Sen ki ne büyük davalardan, ne büyük zaferlerle çıkmış bir adamsın. Yeni yetme bir savcıya boyun eğmek yakışır mı senin gibi bir hakime? Hadi gençler! Korkmuyor musunuz yani? Hani haksızlığa uğruyordunuz. Hani düşünce bir suç olamazdı? Hani suçsuzdunuz? Bu ne sessizlik? İtiraz edin hadi, hakkınızı arayın! Peki ya suratınızdaki o anlamsız, küstah gülümsemeye ne demeli? Aklınızı mı kaçırdınız. Öldürecekler sizi. Yoksa ben mi yanlış anladım? Kullandığın laflara dikkat et biraz! Bu yola baş koymuşlar. Bu uğurda ölmek, onlar için onurmuş, onlara dokunmuyormuş. Bana dokunuyor kardeşim. Daha yapacak ne çok işim var benim. Şiirler, romanlar yazmak, hüzünlü şarkılar dinlemek istiyorum. Uğrunda ölebileceğim bir aşk yaşamak istiyorum. Ölüm borcunu ödememek için, bugüne kadar kullanmadığım hayat kredisini sonuna kadar kullanmak istiyorum. İtiraz ediyorum! Nasıl yaşanılacağını öğrenmek için, ölümle göz göze gelmem mi gerekiyordu? Çok geç hakim bey… ya da çok erken... Çıt.

5 yorum:

vintage biscuit said...

yogun bi yazi bu
kelimeler dugumlendi

blacklebron said...

ya noktasiz tatilde arkadaşlar mazur görün onu 1 aylığına (:
insan bloguna ben kaçaaarrr arkadaşlar diye bi yazı konduruverir dimi yahuuuuuu ):

Kayhanoviç said...

baya ilginç bir yazı ilk basta anlamasam da sonradan kavradım olayı :)

g. said...

aslında insanın kendi muhasebesini başkasının aynasında görmesi gibi bişey bu...ama çok da güzell

Anonymous said...

çok enteresan bi yazı bence de ama çok güzel olmuş bence...