Tuesday, September 06, 2011
Suskunluk
Rıza Abiyi aradım. Aramıza yeni insanlar katıldığından beri onunla rahatça dertleşemiyordum. Benim en kötü özelliğimdi sanırım, topluluk arasında her hareketime dikkat ediyor, söylediklerimi defalarca süzüyor, tüm duvarlarımı kapatıyor, kendimi korumaya alıyordum. Rıza Abiyle dertleşebilmem için baş başa olmamız gerekiyordu. Terasına çağırdı, gittim. İçecek birşeyler ister misin dedi, su istedim. Nasılsın dedi, toplum içinde olmamamıza rağmen kasılmıştım, iyiyim dedim, iş güç koşuşturma geçiyor zaman. Okul nasıl, işyerinde durumlar nasıl diye sordu. Şikayet etmeye, sıkıldığımı anlatmaya, kimsenin anlamadığını, düşüncelerimle yalnız kalmak zorunda kaldığımı açıklamaya başladım. Herhalde bir yarım saat hiç lafımı bölmeden, mimikleriyle eşlik ederek beni dinledi. Sen nasılsın diye sorduğumda bana "Neden bu kadar çok susuyorsun?" diye sordu. Geldiğimden beri ben konuşuyorum abi, sen hiçbirşey anlatmıyorsun dedim. "Hayır" dedi, "Geldiğinden beri sen susuyorsun, ben de sessizliğini dinliyormuş gibi yapıyorum" dedi. Anlamamıştım. "Ben susmayı beceremem ki" dedim, "çenem düşüktür bilirsin, sürekli bir mevzu bulur anlatırım". "Aslında sen susmak konusunda çok yeteneklisin" dedi Rıza abi, insan sadece sessiz kalınca mı susmuş olur, bazen artık söylenecek hiç birşey kalmadığı için susarsın sürekli konuşarak. "Kimin duyup duymayacağı mühim değildir, dikkatleri dağıtmak için çamdan kavaktan söyler durursun. Bilinçli olarak yapılan malayani konuşmalar, en derinde olan biteni kimse merak etmesin diye kullandığın bir örtüdür, bir merkezkaç kuvvetidir. Havadan sudan bahsettiğin için herkes seni konuşuyor zanneder, halbuki sen susuyorsundur. Bugün mahallenin delisi olanların, bir zamanların harika çocuğu olması tesadüf değildir. " Diyecek tek bir kelime bulamamıştım, beni bu kadar yakından izlediğini, beni birlikte geçirdiğimiz az zamana rağmen bu kadar iyi tanıdığını bilmiyordum. "Susmanın birden çok nedeni vardır, kendimi gizlemek için konuştuğumu nerden bilebilirsin ki" dedim. "Ne yani dedi, bana karşı hayal kırıklıkların mı var? İçini burkacak birşeyler mi dedim? Boğazının düğümlenmesine mi neden oldum? Susup, duvarlarını kapattığında gözlerinin içinden senin esas sorununun ne olduğunu çözebileceğimi mi sandın?". Haklıydı, bu saydıklarından hiçbirisi benim susmama neden olmazdı. Sanırım artık toplum arasında değil, bireylerle başbaşayken de derinlerimi saklamak için örtü örtüyordum. "Gerçek sıkıntılarımı seninle paylaşmadığım için bana kızdın mı?" dedim, onu kırmak korkusuyla. "Hayır" dedi, "Anlatabilecek kadar soğuduğunda içindeki ateş, eminim ki sen bi şişe rakı kapıp geleceksin bana". Kocaman bir gülümseme yerleşmişti suratıma, "Rıza Abi" dedim, "Seni sevdiğim insanlarla tanıştırabilir miyim?". "Denk gelirse" dedi Riza Abi, sol eliyle saçımı karıştırarak, "denk gelirse."
Monday, September 05, 2011
Duvar
Yalnız kalmak alkolden daha çok sarhoş ediyordu sanırım beni. Evde çok bunaldım ve dolaşmaya çıktım. Sokak lambaları Schubert'in notaları gibiydi o gece, tek tek basarak notalara dolaşıyordum ara sokaklarda. Duvarın üstünde yalnız başına içen bir adam gördüm. Yakınına gittim, "tüm bakkallar kapanmış, fazladan biran varsa benimle paylaşır mısın" diye sordum. İsteksizliği gözünden okunuyordu, daha sarhoş olamamıştı ve sanırım tanımadığı birine son iki birasından birini vermek istemiyordu. Benim gibi bıkmıştı yalnızlıktan, yalnızlığıyla takas etti birasını kendince. İsminin Cemal olduğunu söyledi, birayı açar açmaz kendini yaşadıklarını dertlerini paylaşmaya başladı. Cemal saçma sapan bir adam, hayatında hiçbirşeyi başaramamış, ama umarsizca kendine güvenen kendinden emin bir adam. "Olmasaydı" kelimesini ağzından düşüremiyor anılarını anlatırken. Cemal sokakta yanından geçtiğin, ama dikkatini çekmeyen adam, pazarda satış için bağırmaktan çekinen, sessizce işine bakan bir adam, Cemal sevişirken kadını ne kadar istese de ona şaplak atmaya çekinen bir adam, başarısız ve yalnız bir adam. Kendini anlatmayı bir anda kesti, gözlerini bana dikti. "Sen hiç kavga etmemişsin, yüzünden belli" dedi. "Neden?" diye sordum, "her kavga edenin yüzünde yara izi mi olur?", "hayır tabiki" dedi. "Sen kirlenmemişsin, her kavga edenin gözlerinde nefret olur, sana o nefret hiç sıçramamış". Öyle diyorsan öyledir dedim. "Sen anlat biraz da, kimsin, nesin, neden yalnızsın?" dedi. Anlatmaya başladım, bu aralar anlatmayı çok seviyorum sanırım. Kendimi kaptırmış, küfürler savurarak, tüm duygularımı yansıtarak sorunumu anlatırken "sen çok güzel seviyorsun, öyle sevmemelisin" dedi. Sustum kaldım, ne diyeceğimi bilemedim. Bu herkesin dilindeki genel geçer bir tavsiyeydi, ama ilk kez bir anlam ifade etmişti sanırım. "Gel" dedim, "seninle kendi müziğimizi çalalım bu gece", "ne müziği gecenin bu saatinde" dedi. Yine çekinmişti, kendini arka plana atmıştı başkalarının huzuru için. "Gel" dedim, "sessiz müzik bu, tek başıma çalınca kopuk kopuk oluyor, güzel bir müzik için birden çok insan gerekiyor."
Friday, September 02, 2011
Sen
Anlatacağım hikayede isimlerin önemi yok. Çünkü şu anda, tam şu dakikada, tek önemli olan şey sensin son kez. Belki sana son kez iyilik yapacağım, belki her zamanki gibi sen kendi pencerenden bakıp beni yanlış anlayacaksın. Eğer yeterince yıpranmasaydım ben de diğerleri gibi, eğer her anlattığının ardından 3 5 vakte kadar yalan çıkmasaydı, eğer utanmadan, umarsızca aynı yalanı bile bile gelip tekrardan yüzüme söylemeseydin, bu bir yazı değil muhabbet olurdu. Hadi eğerleri bırakıp oyuna başlayalım, bu sefer şöyle yapacağız, ben tüm hamlelerimi tek seferde yapacağım, sonra arkama yaslanıp olanları izleyeceğim.
Hiç sevmediler sanırım seni olduğun gibi, hiç içinde kim olduğunu merak etmediler, hiç seni etten, kemikten, okuldaki başarından, sosyal ortamdaki yeteneğinden, arkadaş çevrenden, cebindeki parandan, bindiğin arabandan, fiyakalı ve herkesten farklı olması gereken geçmişinden sıyırıp gözlerinin ardındaki, sadece insan olan seni sevmediler değil mi? Aslında sevmediler değil, sevdiler de sen göremedin. Sen zannettin ki eğer ayağım sakat olursa sevgi görürüm, eğer acılarla dolu bir geçmişim olursa bana ilgi gösterirler, eğer güzel, beğenilen bir ismim olursa daha rahat arkadaş edinirim. Ancak senin bu zannettiklerin denizin sadece yüzeyidir arkadaşım. Denizin dibine yakın yüzen balıklar değerlidir. Yüzeydeki ilişkiler kağıttan gemilerdir, rüzgar ne yöne eserse oraya giderler, amaçları sen yada senin iyiliğin değildir. Sen bunu öğrenemedin. Hak veriyorum sana ama insanlar gerçekten çok boktan ve bizi aldatabiliyorlar.
Her şeye rağmen bu anlattıklarım hiçbir zaman seni haklı çıkarmaz. Çünkü tüm o boktan insanların iğrenç kokusunu benim üzerimde alamadığın için benden uzaklaştın. Boktan insanlara gerçek değerler vere vere bir sinekten değersiz hale geldin. Ve onlarla anlaşabilmek, onların arasına karışabilmek için onlara benzemeye başladın. Bu benzeme çalışmalarında sana gerçeklerin ne olduğunu hatırlatan, aslında o kağıttan teknelerin seni taşımayacağını bilakis daha derine çekeceğini söyleyen bir insan istemedin.
Oysa "O" senin doğduğun günden beri beklediğin, muhtaç olduğun insandım belki de ben. Seni sırf sen olduğun için, herhangi bir fiyakandan etkilenmemiş bir şekilde, sadece sen olduğun için seven insanlarla tanıştırdım ben. Yetmedi sana, sen sadece kendi oynadığın oyunun bir sonuca vardığını, o oyunun seni galip getirdiğini zannediyordun. Hiç dedenle tavla oynadın mı bilmem ama, bazen dedeler bile bile torunlarına yenilir. Sen o yenilmeyi gerçek zannedip, zafer sarhoşu olanlardansın eski dostum.
Eğerleri bırakalım diyorum ama kendim bırakamıyorum sanırım. Eğer ki azıcık "adam" barındırdığına inansaydım içinde, eğer bu sefer düşündüklerinle, planladıklarınla, amaç aleti olarak kullandığın kendine acındırma duygularınla değil de gerçek insan olan, o gözlerinin ardındaki kişinin duygu ve düşünceleriyle gelseydin bana, ben o zaman derdim ki yanılmamışşım. 6 yıldır tüm etrafımdaki insanlar yanılmışsın dese bile, yanılmamışşım işte şişesine sokayım. Ama olmadı, sen yalanlarınla, oyunlarınla, saçma sapan yalnızlıklarınla, ilgi çekmek için tadına varamadığın acılarınla ziyan ettin gençliğin, bense artık müdahale etmemeye karar verdim.
Eski dostun,
Şemsettin.
Hiç sevmediler sanırım seni olduğun gibi, hiç içinde kim olduğunu merak etmediler, hiç seni etten, kemikten, okuldaki başarından, sosyal ortamdaki yeteneğinden, arkadaş çevrenden, cebindeki parandan, bindiğin arabandan, fiyakalı ve herkesten farklı olması gereken geçmişinden sıyırıp gözlerinin ardındaki, sadece insan olan seni sevmediler değil mi? Aslında sevmediler değil, sevdiler de sen göremedin. Sen zannettin ki eğer ayağım sakat olursa sevgi görürüm, eğer acılarla dolu bir geçmişim olursa bana ilgi gösterirler, eğer güzel, beğenilen bir ismim olursa daha rahat arkadaş edinirim. Ancak senin bu zannettiklerin denizin sadece yüzeyidir arkadaşım. Denizin dibine yakın yüzen balıklar değerlidir. Yüzeydeki ilişkiler kağıttan gemilerdir, rüzgar ne yöne eserse oraya giderler, amaçları sen yada senin iyiliğin değildir. Sen bunu öğrenemedin. Hak veriyorum sana ama insanlar gerçekten çok boktan ve bizi aldatabiliyorlar.
Her şeye rağmen bu anlattıklarım hiçbir zaman seni haklı çıkarmaz. Çünkü tüm o boktan insanların iğrenç kokusunu benim üzerimde alamadığın için benden uzaklaştın. Boktan insanlara gerçek değerler vere vere bir sinekten değersiz hale geldin. Ve onlarla anlaşabilmek, onların arasına karışabilmek için onlara benzemeye başladın. Bu benzeme çalışmalarında sana gerçeklerin ne olduğunu hatırlatan, aslında o kağıttan teknelerin seni taşımayacağını bilakis daha derine çekeceğini söyleyen bir insan istemedin.
Oysa "O" senin doğduğun günden beri beklediğin, muhtaç olduğun insandım belki de ben. Seni sırf sen olduğun için, herhangi bir fiyakandan etkilenmemiş bir şekilde, sadece sen olduğun için seven insanlarla tanıştırdım ben. Yetmedi sana, sen sadece kendi oynadığın oyunun bir sonuca vardığını, o oyunun seni galip getirdiğini zannediyordun. Hiç dedenle tavla oynadın mı bilmem ama, bazen dedeler bile bile torunlarına yenilir. Sen o yenilmeyi gerçek zannedip, zafer sarhoşu olanlardansın eski dostum.
Eğerleri bırakalım diyorum ama kendim bırakamıyorum sanırım. Eğer ki azıcık "adam" barındırdığına inansaydım içinde, eğer bu sefer düşündüklerinle, planladıklarınla, amaç aleti olarak kullandığın kendine acındırma duygularınla değil de gerçek insan olan, o gözlerinin ardındaki kişinin duygu ve düşünceleriyle gelseydin bana, ben o zaman derdim ki yanılmamışşım. 6 yıldır tüm etrafımdaki insanlar yanılmışsın dese bile, yanılmamışşım işte şişesine sokayım. Ama olmadı, sen yalanlarınla, oyunlarınla, saçma sapan yalnızlıklarınla, ilgi çekmek için tadına varamadığın acılarınla ziyan ettin gençliğin, bense artık müdahale etmemeye karar verdim.
Eski dostun,
Şemsettin.
Thursday, June 16, 2011
Sahil
Her insanın bir sahili vardır dedi Rıza Abi, sen göküzünü izlemek için bir yere geçersin orası senin için sahil olur, ben uçsuz bucaksız tarlaları izlemek için terasıma geçerim burası benim için sahil olur. Çünkü sahili sahil yapan kumu, çakılı ya da denizi değildir. Güzel konuşuyordu Rıza Abi, etrafıma baktım, Menekşe Abla da, Zambak da onu hevesle dinliyordu. Kıskanıyordum bazen bu koca adamı, yaşlandığımda onun gibi olmak için sabırsızlanıyordum. Aslında şu anda da onun gibi olmak istiyordum. Kıskançlık arkadaşlıkları öldürür bilirim, o yüzden bastırıyordum bu duyguyu. Bu güne kadar Rıza Abi beni insanlarla tanıştırmıştı ama benim arkadaşlarımla tanışmamıştı. Şemsettin'den umudu kesmiştim zaten, benimle bile görüşmüyordu ama Rüzgar ve Yağmurla onu kesinlikle tanıştırmam gerekiyordu. Birden Zambak'ın sen çok yalnızsın demesiyle irkildim, Rıza Abi'ye diyor sandım. Yalnızlık da hoşuna gidiyor dedi. Gözlerine baktım, yalnızlık küfür gibidir dedim, hoşlanmazsın ama seni rahatlatır. Gülümsedi. Menekşe Abla'nın keşke kendi denizlerimizde yüzebilsek dediğini duydum. Kafamda canlandırdım, hoşuma gitmişti. Gittim Rıza Abi'yi kolundan çekiştirdim. Sarhoşken evden çıkmayı sevmezdi. Ne oldu diye sordu. Hadi dedim, yeter sahilde oturduğumuz, biraz yüzmemiz gerek.
Friday, November 19, 2010
Park
Elindeki kese kagidindan tane tane aldigi cekirdekleri ciktliyordu. Parktaki bir bankin yaslanma kismina oturmus, kosusturan cocuklari izliyordu. Saclari kivircikti ve bakislari doluydu. Acaba o muydu ondan bile emin degildim. Gidip birseyler soylemeden once telefonla arayip o olup olmadigini kontrol etmeye karar verdim. Telefonunu cebinde bulmak icin hareketlenince kapattim hemen. Yanina gittim, gorunce yerinden kalkti dogruldu. El sikistik. Sicak bi insandi ama el sikismak biraz garip geldi. Yan yana banka oturduk, cekirdeginden ikram etti. Anlatmayacak misin dedim, neyi diye cevap verdi. Hic bir seyi hatirlamadigimi ve Ruzgar'in bana anlattiklarini anlattim. Beni saskinlikla ve kirik gulumsemelerle dinledi. Efsun kim diye sordu. Hatitlamiyorum dedim, hatta simdi eski yazdiklarima da baktim oyle birinden burda bile bahsetmemissim. İnandiramadim, sayikladiklarimi anlatti, utandim. Ben bunlari anlatirken kucaginda mi yatiyordum dedim. Konuyu uzatmak istemedigini soyledi. Koluma girdi, biseyler yapalim dedi. Yesil bir elma gibiydi kokusu, insana canlilik veriyordu. Topuklarimizla kuru yapraklari ezerek caddelerde yuruduk o gunesli kasim gunu.
Thursday, November 11, 2010
Yatak
Basimin agrisinin verdigi aciyla uyandim bu gun. Etrafimdaki duvarlari tanimiyordum, bir anlik panikle yatakta dogruldum. Ancak basimin agrisi ve donmesi tekrardan beni yataga civiledi. Dun aksam ne oldugunu hatirlamaya calistim ancak tek hatirlayabildigim gece cok guzel bir ruya gordugumdu. Hatta ruyadaki bazi kisiler sanki gercek hayattan gibiydiler. Yataktan dogrulmam, nerede oldugumu anlamam ve bir hatirlayana onceki geceyi anlattirmam gerekiyordu ancak basimi yastiktan kaldiramiyordum. Uyandigimda olusan bu yalnizlik hissinin sorumlusunu merak ediyordum. İceriden gitar sesi geliyordu, bagirip insanlari yanima cagirma girisimim basima bir balyozla vurulmuscasina hissettiren agri ile yarida kesildi. Muzik sesi kesilmisti, iceriden birilerinin geldigini farkettim. Odaya girenlerin arasinda Ruzgar'i gordugumde rahatladim ancak digerlerini tanimiyordum. Ruzgar'in arkadaslariymis. Neden kendimi cok yalniz hissettigimi sordum, gulustuler. Sanirimdun gece yasima yakismayacak seyler yapmistim. Yagmur diye bir bayandan bahsettiler, gece boyunca beni tasimis gariban. Sabah erkenden uyanip cikmis, gece boyunca bir kizin ismini sayiklamissim. Yine de telefonunu birakmis, ve kendimi hatirlayabilecegim musait bir zamanda aramami istemis. Daha sonra sacmalamalarimi anattilar, gulustuk. Hem sayikladigim ismi, hem de Yagmur'u cok merak ettim. Sanirim artik bu tarz isler icin biraz yasliyim.
Wednesday, October 20, 2010
Aman Rıza abi kızmasın
- Gözleri yüzünün tenha bir köşesine çekilmiş, yalnız bir genç var şarkıyı söyleyen...
- Gözlerimi yüzümün tenhasına çekip eşlik etmek isterdim.
- Karşısında Leyla'nın kaşları var, mırıltılarla eşlik ediyorlar. Laylacım ufak bir kadın. Bir öpüşlük canı var.
- Şair derler adama. Yazan kim?
- Yazan Rıza, Cemal Süreya'dan esinlenmiş biraz. Sonra Rıza hayalinde Menekşeyi dansa kaldırıyor, çünkü o artık hangi çiçeği koklasa ona menekşe kokuyor.
- Rıza Menekşe'yi mi özlüyor, yoksa Menekşe kokmayı mı?
Devamı EzoNe'den geliyor, buyurun.
Etiketler:
DavetsizmisafiR,
Riza Abi,
S.F Öykü,
Şemsettin
Friday, September 17, 2010
Oyun
Ve iste tahmin edemeyecegin ve kimsenin sana ogretmeyecegi noktaya geldik. Noktamizin adi "kabullenme" onceki basamaklari biliyorsun. İstek Arzu Sahiplenme Savas Mucadele Anlasma Kararlilik Soykirim basamaklarini gectik. Senin anlayacagin bizim ayakkabi deline deline terlik oldu. Kabullenme asamasinda iki taraf da vazgecmistir artik, onlari ne savaslarin, ne anlasmalarin, ne de orta noktalarin kurtarmayacagini farketmislerdir. Mutlaka bir taraf cikicaktik tekrardan savas bolumune gecmek isteyen ancak diger tarafin kararliligi ona hamle yaptirmaz. Ne zaman ki iki tarafda daha fazla savasacak asker kalmaz o anda hersey bitmistir. Kana susamis toprak sehitlerin tum kanini emer. Bolgede kanla beslenen bitkiler buyumeye basladiginda kazanan hep doga ana olmustur. Tamamiyle anladiysan hafi baslayalim, biraz uzun suruyor oyun dedi Rüzgar. Zarlari yeterince salladigima ikna oldugumda gitmelerine izin verdim. 6-2 geldi. İstegi atlayip arzudan baslamistim, sansliydim.
Tabure
Yalnizlik bu hayatin en kacinilmaz eziyeti ve eger benim gibi mazosistseniz zevklerin en kemik titreteni haline geliyor. Uzun suredir ayni insanlarla gorusmektek sikilmis telefonumu kapatmistim. Sevdigim bi sanatcinin konseri vardi. Ona gidecektim ve yalniz olacaktim. Biliyorum biraz garip olacakti ama is cikisi gidecegim icin konsere takim elbise ile gitmek zorunda kalacaktim. Aklima filmlerdeki model rollerin bize isledikleri geldi. Takim elbisryle gidip bar sandalyesine oturacak, belki de biraz paraya kiyip bir viski soyleyecek gomlehin yakasini gevsetip kiravati rahatlatacaktim. Dusundugum gibi yapmaya basladim bara oturdum, yaka dugmesini cozerken ickimin siparisini verdim. icki gelirken gomlegin yaka dugmesi koptu. Ustlendigim rolu bozmadim
İckimi elime aldim, bara arkami donerken kravati genisletmek icin cekince kiravatin dugumu ufacicik kaldi. Yan taburede oturan uzun sacli genc tabi basti kahkahayi. Filmlerdeki gibi olmuyor degil mi dedi. Yalniz kalmak istiyordum ama dustugum durum gayet komikti. Dayanamadim ve ben de gulmeye basladim. Tanistik genc ile ismi Ruzgar. Gercekten de ismi gibi cocuk. Hizli atilgan ve yipratici. Genel gecer muhabbetten sonra bunaldigini soyledi. Eskiden, universite yillarimda yani onun yaslarinda yaptigimi teklif ettim. Kabil etti, beraber ciktik mekandan. ikiser bira kapip mekanin hemen yanindaki iki binanin arasindaki merdinlere oturduk. Hevesle anlatiyor, hemen fikrimi soruyor, tecrubeleri paylasiyorduk. Tuvaleti geldiginde ne yapacagini sasirdi, gencligimizde kullandigimiz yontemi gosterdim. Muhabbet kandaki alkol arttikca yavasliyor, derin derin sessizlikler olusuyordu aramizda. Biranin tavbanini korkuluk demirinin uvuna vurmaya basladi. Uyaracaktim vazgectim, anilarim geldi aklima. Birayi demire 3. vurusunda biranin tabani delindi. Dokulmesine izin veremem, o kadar aldik ziyan edemem dedi. Diktik kafaya kalanlari. Kendini iyi hissetmedigini soyledi. Koseye dogru ilerledi. Midesi bulaniyordu. O kusarken alnindan tutup onu rahatlatan ben miydim yoksa yasadigim son 4 yil mi bilmiyorum ama ikimiz de hassastik alkoluk etkilerine karsi.
Deniz
Dun aksam Riza Abi'nin evindeydik. Anlata anlata bitiremedigi o guzel terasini gordum sonunda. Nesi vardi bu kadar ovulecek anlamadim. Sehrin epey disinda oldugundan ucsuz bucaksiz tarlalara bakiyordu. Menekse Abla veya Riza Abi biseyler anlatsin da muhabbet baslasin diye bekledim. Ama hicbirimizin anlatacak birseyi yoktu sanirim. Gunesin alcalmasiyla Riza Abi 100lugu getirdi koydu masaya. Gunes battiginda acaacagiz bu kizi dedi. Gunes batti, rakinin kapak bilyesi sokulup Zambak'a verildi. Sanki hersey o anda degisti. Tarlalarin geceleri denize benzedigini ve dalga sesi gibi cok guzel bir melodi yarattigini bilmiyordum. Menekse Abla hic bilmedigim cok guzel sarkilar soyledi, Riza Abi uzaklara daldi kaldi. Zambak cizim uzerine bi anisini anlatmaya basladi, muhabbet tutmadi. Ben rakidan mi sarhos olmustum yoksa Zambak'in gozleri mi basimi donduruyordu anlayamadim. Zambak'tan dizine yatmak icin izin istedim. Riza Abi ile temel farkimiz buydu, ikimiz de kurak memleket cocuguyduk ama onun denizi tarlalar benimki ise gokyuzuydu. Yildizlari seyrederken Zambak saclarimla oynadi. Riza Abi ile Menekse Abla kazik atan dostlar uzerine hararetli bir muhabbet icindeydiler, Zambak gozlerini kapatmis parmak uclarini alnimda ve yuzumde gezdiriyordu, benimse gozkapaklarim agirlasiyordu.
Wednesday, August 25, 2010
Galeri
Riza Abi tanistigimizdan beri benden ilk defa birsey istemisti ve ben
tabiki yapmak icin hevesle atladim. Onun icin Salvador Sanat Evi'ne
gidecek ve resim galerisinden Zambak isimli bir ressamin birkac resminin
fotografini cekecekim. Ressamin isminin disinda resimlerinin fotografini
cekecek olmam da beni epey sasirtmisti. Resim galerisi Tunali Hilmi'de
eskiden sık sık gittigim bir yerin yanindaydi. İcerisi epey
kalabalikti. Resimlerin altinda imza gorememistim. Goremedigim bir diger
seyse hani resim galerisi hayal ettigimizde gozumuzun onune gelen o entel
dantel tiplerdi. Ressamin isminden yola cikip doga ileilgili resimler
aramaya basladim. Kurak bir colun ortasindaki zambak resmi kesinlikle
Riza Abi'nin bahsettigi ressamin olmaliydi. Telefonumu cikardim. Tam
resmini cekecekken resmin onune bir bayan atladi. Cektiginiz o fotoğrafa
daha sonra baktiginizda bu resme baktiginizdaki hislerinizi
canlanacağını mi zannediyorsunuz dedi. Saclari duz ve uzundu, yuzunde
donuk bir sogukluk vardi. Gozleri ise maviydi sanirim. Elbette diye
cevap verdim. Resme ilk baktigimda beynimde ilk bakisimda olusan imgeler
canlanacak ve ayni duyguyu yasayacagim dedim. Gulumsedi, merhaba ben
Zambak bu resim benim hayat hikayem dedi. O soguk bakislarin bu kada
sevecen bir tavri barindirmasi beni urkuttu. Elini siktim. Elimi tuttu
resmin uzerine koydu. Diger eliyle gozlerimi kapatti. Resmin uzerinde
zar zor hissedilecek puruzler vardi. Puruzleri takip ettigimde elimi
resmin ortasina yonlendiriyordu. Resmin ortasinda cok fazla cirpinis
vardi. Firca darbeleri daginiklasiyordu, duzensizce cizilmisti resmin bu
bolgesi. Ellerimi birakti. Hayran kalmistim, daha once resimleri hic
boyle tecrube etmedigimi soyledim. Size yardimci olabilirim dedi. Diger
cizimlerini de beraber inceledik. Bana her birinin cizilme hikayesini
anlatti. Fircalarinin neden duraksadigini, hangi olaylarin o resmi
cizmeye yonlendirdigini acikladi. Buyulenmis bir sekilde Riza Abi'nin
evine dondum. Terasta oturuyordu. Geldigimi farkedince tanistiniz mi
diye sordu. Evet, cok enteresan bir insan dedim. Fotograflari unuttugum
aklima geldi. Riza Abi'den ozur diledim. Dert etne dedi, Fotograflarina
degil asillarina bakacak cok zamanimiz olacak. Bu adamin oyunlarina
gicik oluyordum ama oynamak hosuma gidiyordu.
Tuesday, August 24, 2010
Salıncak
Essek kadar adam salincaga mi biner dedi Riza Abi ben koca gotumu
salincaga sigdirmaya calisirken. Ne vardi sanki, cocukken salincakta
sallanirdim geceleri, yildizim vardi bir tane onunla konusurdum.
Yakinirdim, isyan ederdim, daha fazlasini daha fazlasini isterdim.
Karsimdakini elestirmeyi sevmem ama sen dunyayi cok sahiplenmissin dedi
Riza Abi. Kendini degistirmeye usenip dunyayi kendine gore
sekillendiriyorsun, etrafindakileri ona gore seciyorsun. Tum insanliga
kendini sevdirmek yerine seni sevenleri yaninda tutuyorsun. Bunun
neresinin kotu oldugunu anlamamistim. Konformist olmak bana gore degildi
konservatif olmayi her zaman sevmistim. İsimi yaparlar diye onlarin
istedigi insana donusmek bana gore degil ne yapabilirim. İyi o zaman
yildizinla ve benimle muhabbet etmeye devam edersin dedi Riza Abi. Bunun
neresi kotu dedim, aklima cinlik gelmisti. Menekse abla nerde bu gun
gorusecek miyiz dedigimde gulumsedi. O sirada yoldan gecenlerin
salincaga gotleri sigmamasina ragmen sallanarak yarisan 2 esek kadar
adama olan bakislari dikkatimi cekmisti, ama sorun degildi Riza Abi ilk
kez kahkahalarla guluyordu.
Friday, August 20, 2010
Menekşe
Riza abi yaninda birisiyle geldi bu gun. Yuzu pek neseli degildi ama
beni birisiyle tanistiracagi icin heyecanli gibiydi. Kadinlara uzak bir
kisiligi vardi ama benimle tanistirmaya getirdigi kisi Menekse isminde
dalgali kabarik sacli, balik etli ve gozleri esrarli bir kadindi. Yanima
oturdugu anda sizi bizi bir kenara birakalim ben Menekse sen kimsin
dedi. O anda sarilasim geldi, sarilmak da epey eglenceli olurdu hani bir
kucak dolusu bir insan. Suskun biseymis bu be dedi Menekse Abla,
Rakinin bilyesini cikarmaya calirken Riza abi cevapladi, dur simdi bi
icsin sen gor onun cenesini dedi. Riza Abi her seferinde ben anlatirken
hevesle dinliyordu ama her muhabbetin sonunda vok konusuyorsun be oglum
derdi. Gecenin ortalarinda menekse abla sandalyesinin ucuna dogru kaydi.
İki bacagini ayirdi ve etegini bacaklarinin arasinda topladi. Ben bu
hareketin estetiksel guzelliginin etkisindeyken birseyler mirildanmaya
basladi. Sarkiyi simdi tam hatirlamiyorum. Nasil hatirlayayim, geceden
en son kalan hatiram karavanla yol alirken benzinleri biten ama paralari
olmayan bir grup penguenden bahsediyorduk. Sahi pilav hic tane tane
yenir mi sacmalik iste.
Tuesday, August 10, 2010
Bar
Riza Abi israrlarimi kiramamis, sakin bir yere gitmek yerine benimle
bara gelmeye ikna olmustu. Onunla eglenmek istiyordum, onu baskalariyla
konusurken izlemek istiyordum. Ne zaman birisiyle tanisacak olsak
sessizlesir, hic lafa karismaz, el sikismaya bile cekinir, sessizce
kenarda otururdu. Sebebini sordugumda, senle tanistimi bile
garipsiyorum, hayatimin yalniz gecmek istedigini dusunuyorum demisti.
Bu bana guven vermisti, onun icin degerli oldugumu hissettirmisti.
Dusuncem bara girdigimizde iceride olacak arkadaslarimla denk
geldigimde aksam beraber takilip Riza Abi gibi harika bir insani
onlarla da tanistirmakti. Ah simdi aklima geldi ona harika dedigimde
daha beni tanimiyorsun bu kadar kesin yargi sahibi olma der o nedenle
yazdiklarimda da dememeliyim. O gece iceride birkac yakin arkadasim
vardi. Rahat bir masaya yerlestik. Riza Abi'ye caktirmadan onlarla goz
goze gelmeye calisiyordum. Beni gorsunler yanimiza gelsinler
istiyordum. Size yemin edebilirim, neredeyse yuzlerce kez gozgoze
geldik ama hicbiri umursamadi. Alindim kirildim ve kabullenemedim.
Gorunmez olmak bana gore degildi. Riza Abi durumu anlamiscasina onlar
seni gormuyor degil sen onlari yanlis goruyorsun dedi. Yani onlarin
gozunden nasil goruldugunu hayal edemiyorsun dedi. Ne demeye
calisiyorsun abi gorunusum icin arkadasim olmuslarsa eger hic
olmasinlar dedim. Yine yanlis anladin ama simdi aciklayamam onun da
zamani gelecek dedi. Kafam karisti, umursamadim. Hirsla kendimi ickiye
veriyordum ki, yoldan gecen bir kopegin bana bakislarina takildi gozum.
Hersey gecmisti, ben rahatladim Riza Abi bir yudum daha aldi, kopek
havladi ve sahibibin cekistirmeleriyle yurumeye devam etti.
Subscribe to:
Posts (Atom)