Friday, November 19, 2010

Park


Elindeki kese kagidindan tane tane aldigi cekirdekleri ciktliyordu. Parktaki bir bankin yaslanma kismina oturmus, kosusturan cocuklari izliyordu. Saclari kivircikti ve bakislari doluydu. Acaba o muydu ondan bile emin degildim. Gidip birseyler soylemeden once telefonla arayip o olup olmadigini kontrol etmeye karar verdim. Telefonunu cebinde bulmak icin hareketlenince kapattim hemen. Yanina gittim, gorunce yerinden kalkti dogruldu. El sikistik. Sicak bi insandi ama el sikismak biraz garip geldi. Yan yana banka oturduk, cekirdeginden ikram etti. Anlatmayacak misin dedim, neyi diye cevap verdi. Hic bir seyi hatirlamadigimi ve Ruzgar'in bana anlattiklarini anlattim. Beni saskinlikla ve kirik gulumsemelerle dinledi. Efsun kim diye sordu. Hatitlamiyorum dedim, hatta simdi eski yazdiklarima da baktim oyle birinden burda bile bahsetmemissim. İnandiramadim, sayikladiklarimi anlatti, utandim. Ben bunlari anlatirken kucaginda mi yatiyordum dedim. Konuyu uzatmak istemedigini soyledi. Koluma girdi, biseyler yapalim dedi. Yesil bir elma gibiydi kokusu, insana canlilik veriyordu. Topuklarimizla kuru yapraklari ezerek caddelerde yuruduk o gunesli kasim gunu.

1 yorum:

alperensaylar said...

those were the days my friend...ben de özledim yeşil elmaları, yeni çıkan portakalı, dökülen yaprakları...